Alışveriş Âdabı
Alış ve satış hükümlerini bilmedikçe, insanın ticaretle uğraşması doğru olmaz. Neyin caiz olduğunu, neyin caiz olmadığını bilmelidir. Hz. Ömer (r.a.)’in şöyle dediği anlatılır: “Dinî inceliklere vâkıf olmayan, pazarlarımızda alışveriş yapmasın.”
Ali b. Ebî Talib (r.a.)’in şöyle dediği anlatılır: “Bir kimse, dinî inceliklere vâkıf olmadan ticarete başlarsa, faize dalar. Sonra yine dalar; sonra yine dalar.”
Resûlullâh (s.a.v.)’in şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: “Allâh (c.c.) o kimseye rahmet etsin ki, onun satış işi kolay olur, alışverişi kolay olur, bir işi görmesi, ödemesi kolay olur, borç alıp vermesi kolay olur.”
Resûlullâh (s.a.v.)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Bir kimse, eli darda olana mühlet verirse veya ondaki alacağını bağışlarsa, Allâhü Te’âlâ, gölgesinden başka bir gölgenin olmadığı günde, onu gölgesinde gölgelendirir.”
Muhammed b. Semmâk’ın çarşıya gittiğinde, şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ey çarşı ehli! Pazarınız kesat (durgun), satışınız bozuk, komşularınız hasetçi, yeriniz cehennemdir.” Yâni: Tacir cahil olur faizden çekinmezse, böyledir. Ama tacir, dinin emirlerini bilir; ticaretinde ittika sahibi biri olursa, o cihattadır. Nitekim bir hadîste, bu husus şöyle anlatıldı: “Helâl kazanç, cihattan daha faziletlidir.”
Çarşıdan bir şey alacağın zaman, mal sahibi: “Tadına bak, helâl olsun” dese dahi ondan bir şey alıp yeme. Çünkü, öyle deyişi, satış içindir. Aranızda bir anlaşma olmayınca, şüpheli bir yemek olur. Tüccar sana malını anlatır, sen aldıktan sonra, onun anlattığı gibi bulamazsan, geri vermekte ve almakta serbest kalırsın. Malını kıymetli göstermek için yemin etmek, tüccara mekrûh olur.
(Ebü’l Leys Semerkandi, Tenbihü’l Gafilin Bostanü’l Arifin, s.855)