Zühdün özü, ölümü beklemek ve kısa emelli olmaktır. Çünkü, kenarda mal biriktirmeyi terk etmek ve güzel amel yapmak bunlarla mümkündür. Âlimler aşağıdaki sözleriyle zühdü tarif etmişlerdir.
İbnu Uyeyne (r.âleyh): “Zahitlik; kulun genişlik ve rahatlık anında şükretmesi, belâ anında sabretmesidir.”
Yahya b. Muaz (r.âleyh)’e insanın ne zaman zahid olacağı sorulunca, şöyle cevap vermiştir: “İnsanın dünyayı terk etme hırsı, dünyayı talep edenin hırsına ulaşınca zahid olur.”
Kasım el-Cûî (r.âleyh): “Aslında zühd, kişinin karnına girecek yiyeceklerde gerçekleşir. Karnına giren şeylerden ne kadar gönlünü çekersen, senin zühdün o kadardır.” Ona göre dünya sanki yemek, içmek ve şehvetlerini tatmin etmektir.
Fudayl b. lyaz (r.âleyh): “Zühd, kanaattir.” Ona göre dünya, hırs ve aşırı düşkünlüktür.
Süfyan es-Servi (r.âleyh): “Zühd, kısa emeldir,” der. Ona göre dünya, uzun emeldir.
Ebu Süleyman Darânî (r.âleyh) “Dünya, seni Allâh (c.c.)’dan meşgul eden her şeydir.” Ona göre zühd, her şeyi bırakıp kendini Allâh (c.c.)’a vermektir. Zahid, kalbini dünya dert ve meşguliyetinden boşaltıp bütün gayretiyle ibadet ve nefis mücahedesiyle meşgul olan kimsedir. Kim ibadet ve mücahedeyi terk ederse o, nefsinin rahatlığına dönmüştür. Allâh (c.c) dostları, kalpleri tamamen ahirete yönelsin diye dünyadan gönüllerini çektiler.”
Seçkin kullar ilahî tecellilerin müşahedesiyle birçok dünyevî nazlarından vazgeçmişlerdir. Onlar, ileride alacakları ilâhî lütuflara gözlerini dikmişlerdir. Devamlı Cenâb-ı Hakk ile meşgul olup kullardan uzaklaşmışlardır. Onlar Hakk’ın şahitliğini yerine getirirler.
(Ebu Talib el-Mekkî, Kutu’l Kutub, c.2, s.579-585)