Bir gün Vekî’in meclisinde hadîsi anlamakta bir güçlük ortaya çıktı. Vekî bir ah çekip dedi ki: “Pişmanlık işe yaramıyor, nerde İmâm, o olsaydı müşkilimizi hemen hallederdi.” Ve yine dedi ki: “Ey insanlar, hadîs okursunuz; ancak ma‘nâsını ve te’vilini bilmezsiniz, ömrünüzü ve dîninizi zâyi edersiniz. Ne olaydı Ebû Hanîfe’nin fıkhının onda biri bende olsaydı.”
Yahyâ İbn Adem şöyle der: İmâm’ın ilmi Allâh içindir, eğer dünya için olsaydı, kendisini kıskananların çokluğuna rağmen mezhebi ufukları kaplamazdı. Yahyâ ibn Adem âlimlerin kavillerini (görüşlerini), hadîs ve fıkıh ilmini iyi bilirdi. Ve yine derdi ki: “Kûfe’nin mescidleri ağzına kadar fakihlerle doluydu. Ebû Hanîfe’nin ortaya çıkmasından sonra İbn Ebû Leylâ, İbn Yesreme, Hasan ibn Sâlih ve Şerîk gibi kimselerin tamâmı sustu ve halîfeler, hâkimler ve beyler İmâm’ın kavliyle amel eder oldu. İmâm’ın mezhebi dünyanın dört bir yanına yayıldı.”
Asım ibn Yûsuf şöyle der: Ebû Yûsuf’a: “ Alimler ilimde kimsenin senden üstün olmadığı konusunda ittifâk ediyorlar” dedim. İmâm cevâben dedi ki: “Benim ilmim İmâm-ı A‘zam’ın ilmine nisbetle, Fırat nehri yanında küçük bir dere gibidir. Ne yüce mertebesi vardır ki dünya ve âhiret yolu onun için açıldı.
Alî İbn Asım şöyle rivâyet eder: İmâm-ı A‘zam’ın ilmi, onun asrındaki âlimlerin ilmiyle tartılsaydı, İmâm-ı A‘zam’ın ilmi hepsinin ilminden ağır gelirdi.
İbrâhîm bin Rüstem şöyle der: Kim Hazret-i İmâm’dan şüphe ederse o kimse câhildir ve İmâm da o şüpheden uzaktır.
Bin âlim gördüm. Hiçbiri tefsîr, ilim, amel ve akılda İmâm’a denk değildi. Ümmet-i Muhammed salla’llâhu aleyhi ve sellem içinde en yüksek âlim Hazret-i İmâm’dı.
(İmâm Kerderî , İmâm-ı Azam Menkibeleri, s.106-114)
8 Cemaziyelahir 1438, Mevlâna Takvimi