Hz. Ali (R.A.)’in hutbesi:
“Nedir o kavmin hâl-i şânı ki, Kureyşin uluları ve müslüminin babaları olan iki zatı lisana alıyorlar. Mümin, tekıyy (sakınan) olanlar bu iki zatı severler. Bunlara ancak facir ve deni olanlar buğz ederler. ikisi de Resûlullah (S.A.V.) Hz.lerine sıdk ve vefa ile yâr ve hemdem oldular. Resûlullah her ikisi kadar kimseyi sevmezdi ve onların re’yi kadar kimsenin re’yine î’tibar etmezdi. Resûlullah (S.A.V.) ikisinden de râzı olduğu hâlde âlem-i ukbaya gitti ve ikisi de müminler kendilerinden râzı oldukları halde dâr-ı ukbâya gittiler.
Resûl-i Ekrem (S.A.V.)’in emriyle Ebû Bekir imam olup mü’minlere namaz kıldırdı ve Resûl-i Ekrem (S.A.V.)’in irtihalinde mü’minler bittav-ı verrıza (kendi teslimiyet ve rızaları ile) Ebû Bekir’e beyat eylediler. Benî Abdulmuttalib’den ona ibtida biat eyleyen ben idim. Kendisi hilâfeti istemezdi, bizlerden birimizin bu yükü yüklenmesini arzu ederdi. Billahi bâkilerin en hayırlısı ve merhametlisi ve etkâsı ve sinnen ve islâmen akdemi idi. Resûlullah (S.A.V.)’in siyreti üzere gitti. Ondan sonra Hz. Ömer, veliyyülemr oldukta nâsın bazısı hoşnud ve bazısı nâhoşnud oldular. Lâkin nâhoşnud olanlar da sonra hoşnud kaldılar. O da Hz. Peygamber (S.A.V.)’in ve Hz. Ebû Bekir’in isrine iktidâ eyledi. Tallahi O da rahîm idi. Mazluma nusrat ve merhamet eylerdi. Allah (C.C.)’nin emirlerinde kınayandan korkmaz ve çekinmezdi.
Cenab-ı Hakk (C.C.) O’nu sıdk ve hak üzere konuşmaya muvaffak etmişti. Zannederdin ki, onun lisanı üzere bir melek nutk ediyor. Allah-ü Teâlâ O’nun ismiyle islâmı azîz kıldı ve onunla münâfıkların kulûbuna havf ve haşyet ve mü’minînin kulûbuna meyl ve muhabbet verdi. Onun gibi kimi bulabilirsiniz? Allah-ü Teâlâ (C.C.) bu ikisinin meslekî üzere gitmeğe bizleri muvaffak eylesin. Beni seven ikisini de sevsin. Onlara buğz eden kimse bana buğz etmiş olur. Ben de o kimseden berî olurum. Âgah olunuz ki:
Peygamber (S.A.V.)’den sonra bu ümmetin en hayırlısı Ebû Bekir ve Ömer’dir. Bundan sonra onları lisana alan olursa müfteri cezasını icra ederim. Estağfirullah’e ve leküm.”
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazânoğlu (K.S.), Hz. Ebû Bekir (R.A.), S. 129)