Süfyân bin Uyeyne (r.a.) diyor ki: “Akıllı kimse, iyi­yi ve kötüyü anlayan değil, iyiyi görünce onu alan, kötüyü görünce almıyandır.”
Mevlûd-i Nebî kitabında diyor ki: Veheb bin Menbe (r.a.): “Muhammed ‘aleyhisselâmı insanlığa hak peygamber gönderen Allah ta’âlâya yemin ederim ki, Allah ta’âlânm peygamberlere gönderdiği yetmiş kitabında okudum. Öncekilerin ve sonrakilerin aklı, Resûlullâh’ın (s.a.v.) aklı yanında, dünyadaki kum tanelerinin yanında bir kum tanesi gibidir.”
Şâh-ı Merdân emiru’l mü’minîn Alî (r.a.) buyurur ki: “Akıl bir ağaçtır. Kökü takva, dalı haya, meyvesi verâ’dır. İşte bu akıl ağacının kökü, ya’ni aslı olan tak­va, kulu üç hasleti edinmeye çağırır: Dinde fıkha, dünyâda zühde ve Allah ta’âlânm gayrisinden kesi­lip tamamen O’na dönmeye. Bu ağacın dalı olan ha­ya, üç haslete, ya’nî doğru sözlülüğe, çok iyilik yap­maya ve şüphelileri terke çağırır.”
Cafer-i Sâdık (r.a.) buyurur ki: “Akıl bize kulluk ya­pabilmek için, ihsan edilmiş bir âlettir. Rubûbiyyeti idrâk için değildir. Aklı, Rubûbiyyeti anlamakta kul­lanan kimse, ubudiyeti, Hakk ta’âlâya kulluk etmeyi kaçırır. Rubûbiyyeti de idrâk edemez.”
Resûlullâh (s.a.v.), Ebû Zerr (r.a.)’e buyurdu ki: “Allah ta’âlânın haram eylediklerinden kaçın ve emr ettiklerini yerine getir ki, akıllı olasın.”
(Mevlânâ Muhammed Rebhâmî, Riyâdü’n-Nâsıhîn, 129-130. s.)
“İnsanların en akıllısı, insanların harekâtını en iyi takdir edendir.”  Hz. Ömer (r.a.)