“Evinde ailesinin işine bakardı: Elbisesini bizzât kendisi yıkardı. Koyununu kendi sağardı. Elbisesini kendi yamardı, kendi pabuçlarını kendi dikerdi. Kendi hizmetini kendi görürdü. Evini kendi süpürürdü, deveyi bağlardı. Süt getiren deveyi kendi otlatırdı. Hizmetçi ile yemek ye- mekte sakınca görmezdi, onunla beraber hamur yoğururdu. Çarşıdan yiyeceğini kendi taşırdı.”
Enes (r.a.)’dan: “Medine cariyelerinden biri dahi olsa gelip Resûlullâh (s.a.v.)’in elini tutup evine götürmek (maddî ihtiyacını veya şefaat gibi manevî ihtiyacını temin etmek maksadıyla) istese bile, onunla gider ve ihtiyacını karşılardı.
Bir defasında yanına bir adam girmiş ve heybetinden korkmuştu da ona: “Kendine gel, korkma, ben bir kral değilim! Ben sadece kadid (kurutulmuş et) yiyen Kureyş kabilesinden olan bir kadının oğluyum!” dedi. (İbn-i Mâce, Sünen)
Ebû Hureyre (r.a.)’den: “Peygamber (s.a.v.)’le birlikte çarşıya gittim. Giyilecek eşya satın aldı ve tartıcıya:
“ (Herhalde o zaman para tartı ile veriliyordu.) Fazla tart (yani parayı biraz fazla al) dedi.”
Ebû Hureyre (r.a.) bu kıssayı uzunca anlattıktan sonra dedi ki:
“Tartıcı hemen Peygamber (s.a.v.)’in eline sarıldı ve öpmek istedi. Fakat o mübarek elini çekerek şu ihtarda bulundu:
– Bunu Acemler krallarına karşı yaparlar. Ben kral deği- lim, ben sadece içinizden bir adamım.
Sonra elbiseleri aldı. Ben taşımak istedim. Fakat bana da şöyle hitab etti: “Kişi, sahip olduğu şeyi taşımaya ehak- tır!.”
(Suyûtî, Ebû Dâvud-Kadı Iyaz, Şifâ-i Şerîf, 132.s.)