Âhiret, bu dünyadan sonraki nihayetsiz âlemdir. Şöyle ki: Allah Teâlâ, içinde yaşadığımız bu dünyayı ve üzerindeki bütün varlıkları muvakkat bir zaman için yaratmıştir. Bir gün olacaktır ki ne bu dünyadan, ne de üzerindeki yaratılmış şeylerden bir eser kalacak, belki Hâk Teâlâ’nın takdir ettiği o gün gelince bütün insanlar, bütün canlı cansız mahlûklar mahvolacaktır. Bütün dağlar, taşlar, yerler, gökler parçalanacak ve bu âlem bambaşka bir âlem kesilecektir. Bu bir (kıyamet)dir. Bundan sonra yine Allah (C.C.)’ımızın takdir buyurmuş olduğu gün gelince bütün insanlar yeniden hayat bulacak hepsi de (Mahşer) denilen pek geniş, düz bir sahada toplanacak, yeni bir hayat başlayacaktır ki bu da (umumî haşr) dir. İşte bu yeni hayatın başlayacağı günden itibaren bitmez, tükenmez bir halde devam decek olan âleme de (Ahiret Alemi) denir ki buna inanmak da müslümanlıkta bir esastır.
Sâir bütün peygamberler de bu hakikatı ümmetlerine haber vermişlerdir.
Lehülhamd biz müslümanlar, âhiret gününe, âhiret hayatına, Cennet ile Cehennemin el’ân mevcut olduğuna da iman ederiz. Bu imandır ki bizleri salâha götürür, bizim ruhumuzu yükseltir, bizi saadete erdirir.
Bu imandan mahrumiyet ise insanı şaşırtır, sapıklığı düşürür, türlü fenalığa sürükler, dünyada da âhirette de bedbaht eder.
( Ö.N. Bilmen B.İslâm İlmihali, Sh.26)