Abdurrahmân ibn-i Avf (R.A.) Cennet ile müjdelenen on ashâbdan biridir. Nesebi Kilâb bin Mürre’de Resûlullah ile birleşir, Câhiliyyet devrinde ismi “Abd’ül-Ka’be” idi. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz “Abdurrahmân” ismini verdi. Uzun boylu, güzel yüzlü hılkaten rikkat sahibi ve beyaz tenli idi. Resûlullah (S.A.V.) Dâr’ul-Erkam’a gelmeden önce müslüman oldu.
Abdurrahmân ibn-i Avf’ın hasâisinden birisi Resûlullah (S.A.V.)’in bazı zamanlarda kendisine iktidâ ederek namaz kılmış olmasıdır.
Bir gün Abdurrahmân ibn-i Avf cemâate imam olmuş, bir rek’at kıldıkdan sonra Resûlullah (S.A.V.) namaz’a erişerek iktidâ etmiş, imam selâm verdikden sonra fevt olan bir rek’atı kendileri tamamlayıp selâm vermişler ve buyurmuşlar ki:
“-Hiçbir Nebî, ümmetinden sâlih bir kimsenin arkasında namaz kılmadan dünyâdan ayrılmamıştır!”
Hazret-i Ali (R.A.) diyor ki, “Ben Resûlullah’ın Abdurrahmân bin Avf için şöyle buyurduklarını işitdim: “Sen semâ ehli içinde emînsin, sen ehl-i arz içinde de emînsin! “Ve yine Resûlullah (S.A.V.)  onun hakkında: “Abdurrahmân bin Avf, yeryüzünde Allah’ın vekîlidir!” diye buyurmuşlardır.
Ebû Ömer rivâyet ediyor ki: “Abdurrahmân ibn-i Avf, Bedir vak’asına ve bütün harblere katıldı. İlk müslüman olan sekiz kişiden biri oldu. Resûlullah’ın kendileriyle istişâre ettikleri altı sahabîden biridir. Ebû Bekir (R.A.)’ın huzûrunda müslüman olanlardandır.
İbn-i Abbâs Hazretleri buyuruyor ki: “Abdurrahmân ibn-i Avf, malının yarısını tasadduk etti. Dört bin dirhem bir def’asında, kırkbin dirhem diğer bir def’asında, yine kırkbin dirhem bir def’asında, beş yüz at da bir def’asında tasadduk etmişti.
Tebük Seferinde malının nısfını tasadduk etmişdir. Şöyle ki: Dördbin dirhem Huzûr-ı Saâdete getirerek: “Yâ Resûlallah! Benim sekiz bin dirhemim var, nısfını ehlime terk ve nısfını Rabbim Teâlâ Hazretlerine ikrâz eyledim.” dedi.
Hicretin 21 veya 22 tarihinde 75 yaşında irtihâl ederek, Cenâze namazını Hazret-i Osman (R.A.) kılmış ve Cennet’ül-Bakıy’a defnolunmuşdur. (Kısas-ı Enbiyâ, S. 402)
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramzânoğlu (K.S.), Ashâb-ı Kirâm (R.A.), S. 179)