Cenâb-ı Hakk (azze ve celle), Kur’ân’da peygamberini methederken onlar hakkında: “azim sahibi peygamberler” buyurmuştur. Peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed (s.a.v.) bu sıfata kemâliyle lâyık ve sahip idiler. On üç sene devam eden felâket ve haksızlık demleri O (s.a.v.)’nun azim ve cesaretini asla sarsmamıştır.
Mekke’nin ileri gelenleri O (s.a.v.)’na tatbik ettikleri zulüm ve haksızlıktan bıktıktan zaman, O (s.a.v.)’na, Arabistan’ın hükümdarlığını, zenginlik ve en güzel kadınlarını teklif etmişler ve bu da’vâdan vazgeçmesini söylemişlerdi. Onlar bütün bu iğfal edici va’dlerin bir fayda vereceğini sanmışlardı. Aslında bu va’dlar, en sağlam inşânı bile sarsıp, da’vâsından vazgeçirebilirdi. Fakat O (s.a.v.), bütün bunlara ikrah nazarı ile bakmış, bütün bu aldatıcı va’dlere mukavemet etmişti. Bu şartlar altında amcaları Ebû Tâlib, kendilerini himayeden feragat edeceğini hissettirdiği zaman, gösterdikleri azim ve cesaret, insanlık târihinde benzerine rastlanmayan bir numunedir
“Amca! Bir elime ayı bir elime güneşi koysalar, ben bu hak davâdan vazgeçmem!” buyurmuşlardı.
Hayâttan boyunca müşriklerle ve diğer gayr-ı müslimlerle olan mücâdelelerinde azim ve cesaretin en güzel örneklerini vermişler, ordulan sayıca az olmasına rağmen büyük sayıdaki müşrik ordularını azim ve cesaretleri sayesinde perişan etmişlerdir.
(Peygamber (s.a.v.) Efendimizin YüceAhlakı)