Ebû Bekir bin Ayyaş (r.a.) der ki:
“Eğer bana Ebû Bekir, Ömer ve Alî (r.a.), bir iş için gelseler, Resûlullâh (s.a.v.)’e yakınlığından dolayı önce Alî (r.a.)’in işini yaparım, yüksek bir yerden düşüp parçalanmak, onların işini, Alî (r.a.)’in işinden önce görmekten daha hoş gelir bana.”
Ashâb-ı kiram (r.a.e.) hazerâtının haklarını bilmek, onlara uymak, onları medh ü sena etmek, onlar için istiğfar etmek, aralarında vuku’ bulan hâdiselerden dolayı sükût etmek, onlara buğzedene buğzetmek, onlara hiçbir şekilde ta’n eylememek, râfizîlerin, her türlü bid’at ehlinin onlarla ilgili sözlerinden şiddetle kaçınmak, onları dâima ta’zîmle anmak onların iyiliklerini, faziletlerini, üstünlüklerini, onların hidâyet yıldızları olduklarını ve yollarının sı-rât-ı müstakîm olduğunu dile getirmek aynen Resûlullâh (s.a.v.) Efendimize ta’zîm, ihsan ve ikramda bulunmak gibidir. Nitekim Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz:
“Ashabım anıldığı zaman (onlara ta’n etmekten, onlara yakışmayan hususları onlara atfetmekten) sakınınız.” diye buyurmuşlardır. (Taberâni, Mu’cem; Suyûti, Menâhil)
Yine Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz:
“Ashabım gökteki yıldızlar gibidir. Onlardan hangisine uyarsanız, hidâyete ulaşırsınız.” Ve yine
“Ashabımın örneği yemeğe katılan tuz gibidir. Yemek, yenecek hâle ancak tuz ile gelir.” diye buyurmuşlardır.
(Kadı Ebû’l-Fadl lyâz (r.h.), ŞHâ’-l Şerif Tercümesi, 435-438. s.)