Anlatıldığına göre adamın biri Süfyan-ı Sevrî (r.a. ile birlikte bayram namazını kıldı. Namaz için evden çıktıklarında hava karanlıktı. Namazı kılıp hava aydınlanınca, adam Süfyan-ı Sevrî (r.a.)’in elbisesinin ters olduğunu gördü ve:“Ey Ebû Muhammed! Elbiseni ters giymişsin, düzeltiver!” dedi.
Süfyan-ı Sevrî (r.a.) elbisesini düzeltmek için davrandı, fakat vazgeçti. Yanındaki adam: “Elbiseni düzeltmekten neden vazgeçtin?” diye sorunca; Hazret: “Ben bu elbiseyi Allâhü Teâlâ’nın rızası için giyinmiştim; bunun dışında bir maksat için onu değiştirmek istemiyorum!” dedi.
İnsanın, yaptığı her işinde halis niyet bulunmalı; her türlü tasarrufu, hareketi; gayreti, bir şeyi yapması ve yapmaması güzel niyetle olmalıdır. Çünkü insanın bir şeyi yapması veya onu terk etmesi kulun hesaba çekileceği amellerin temellerini oluşturan iki durumdur. Bu yüzden bu iki şey mutlaka bir niyet ve ihlâsa dayalı olarak yapılmalıdır. Bununla birlikte fesat ve vesvese bulaşacağı korkusuyla salih bir amel terk edilmemelidir.
Aynı şekilde başladığı hayırlı bir ameli şeytanın ifsad etmeye çalışması sebebiyle bırakmamalıdır. Çünkü düşmanı olan şeytanın ar-zusu da zaten budur. Ancak kulun ameli ibadete başladığı ilk niyet üzere değerlendirilir. Bir amele başladığında buna bir kötülük bulaştığı zaman bunu gidermeye, o kötü düşünceyi kalpten silmeye, başlangıçtaki salih niyet üzere sebat etmeye ve o ibadeti güzel bir şekilde tamamlamaya çalışmalıdır.
Bu manada yapılan bütün amel ve davranışlar dinin emirlerine uymak, ahirete hazırlık yapmak, Allâhü Teâlâ’ya şükretmek ve helâl sınırları içinde kalmak maksadıyla yapılmalıdır. Bu ameller aynı zamanda Allâhü Teala’nın ihsân ettiği nimetlerin itirafı ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetine uymak niyetiyle yapılmalıdır.
(Ebu Talib el-Mekkî, Kutu’l Kutub, c.4, s.57-61)