«Ey Yahudi kavmi! Sizin için Bedir’de karşı karşıya muharebe eden iki fırkada pek büyük alamet vardır. Zira o iki fırkadan birisi fırka-i mü’mine ki «ilâ-yı kelîmetullah» için fi-sebilillah muharebe eder. Ve diğeri fırka-i kâfire ki, Kureyş kabilesidir. Onlar şirk üzere kalmak için muharebe ederler ve kendilerinin ehl-i imanın iki misli olduğunu revûl-ayn görür ve galib olacaklarını zannederler. Halbuki Allahû Teâlâ dilediği kimseleri kendi yardımıyla te’yid ve takviye eder. Binaenaleyh mü’minler az oldukları halde Cenab-ı Allah’ın yardımıyla galib oldular. İşte şu azın, çoğa galebesinde idrak ve basiret sahiplerine büyük ibret vardır.» (Al-i İmran Suresi: 13)
Peygamberimiz (s.a.v.) Yahudilere hitaben:
«Ey Yahudi cemaati! Kurayş’e nazil olan belaların size de nazil olmasından korkun! Ve belaya nazil olmadan evvel İslâm olun, necat bulun. Zira siz benim Nebi olduğumu bilirsiniz. Binaenaleyh iman etmeniz lazımdır.» demiştir.
Bunun üzerine Yahudiler:
«Mağrur olma ya Muhammed! (s.a.v.) Sen ilm-i harbi bilmez bir kavimle muharebe ederek onların cehlinden istifade ettin. Bizi Kureyşe kıyas etme. Eğer sen bizimle muharebe edersen karşında fenn-i harbe aşina kuvvetli bir kavmi bulursun» demişlerdi.
Hak Teâlâ Yahudilerin de Kureyş müşrikleri gibi mağlub olacaklarını haber verdi. Ve akıbet aynen vaki oldu.