İnanan kişi, Allah Teâlâ’nın dilediğini yaptığını ve yapacağını bilmesi gerekir. Hüküm O’nundur. Kimse O’na hükmedemez, istediğine karar veren O’dur, yapacağında mesul olmaz, ama insanlar işlediklerinden sorguya çekilirler.
Şunu iyi bil ki bir zamanlar “said” kimse bedbaht, “bedbaht” da bahtiyar olabilir. Böyle olmasaydı itaatkâra tâati, asiye de günahı zarar vermezdi, kâfirler de küfürlerine rağmen Rableri katında mazur sayılırlardı. Bizim bu söylediklerimizin doğruluğuna Allah Teâlâ’nın şu âyetleri delildir. Şöyle buyuruyor:
“Allah ne dilerse (onu yapar. Bazısını) mahveder, (vücuda getirmez, bâzısını da) vücuda getirir. Ana kitap O’nun nezdindedir.” (Er-Ra’d Sûresi Ay.: 39)
Diğer bir ayette de şöyle buyuruyor:
“Allah hükmeder, O’nun hükmü ardına düş(üp de red ed)ebilecek de yoktur. O, hesabı pek çabuk görendir.” (Er-Ra’d Suresi Ay: 41)
Başka bir âyet meali:
“O’nun emri, bir şeyi dilediği zaman ona ancak “ol” demesinden ibarettir. O da oluverir.” (Yâsin Suresi: 82)
Peygamber (s.a.v.) buyuruyor:
“(Öyle) adam vardır ki kendisiyle Cennet arasında bir karışlık mesafe varken kötü bir iş yaptırılır da ömrü şekavetle mühürlenir, öyle adam da vardır ki kendisiyle ateş arasında yalnız bir karış mesafe kalmışken hayır ve amel-i salihe muvaffak kılınır da ömrü saadetle sona erdirilir.”
Rivayete göre Hz. Ömer radıyallahu anh dâima şöyle dua edermiş:
“İlâhi, ya Rabbi, eğer ismimi bahtsızlar (eşkiya) divanına yazdınsa onu, ey Rabbim fazlınla bahtiyarlar siciline kaydır”. Abdullah b. Mes’ud (r.a.)’un da böyle dua ettiği mervidir.
Bil ki Allah iyi harekette bulunanların ecrini zayi etmez. Nitekim bir âyette meâlen şöyle buyuruluyor:
“Kim iyi amel (ve hareket) de bulunursa (bu), kendi lehine, kim de kötülük ederse bu da kendi aleyhinedir. (Yoksa) Rabbin kullarına (zerrece) zulümkâr değildir.”
(Fussılet: 46) (Sevad ül Azam Sh.: 40)