Zikir: Anmak ve hatırlamak manasınadır. Yüce Allâh’ın kutsal isimlerini anmak manasına gelir ve vacib olan bir görevdir, en yüksek bir zikirdir.
Yüce Allâh’ı zikretmek, ya büyüklüğünü düşünmekle olur ki, bundan yüceltme ve tazim meydana gelir. Ya da Allâh’ın sonsuz kudretini düşünmekle olur. Bundan da korku ve hüzün doğar. Bir de nimetlerini anmakla olur ki, bundan şükür ve hamd meydana gelir. Yahut pek acaib ve üstün olan eserlerini düşünmekle olur. Bundan da uyanma ve ibret alma yüz gösterir.
Zikrin karşıtı, “Nisyan (unutma)”dır. Yüce Allâh’ın mübarek isimleri ile kulun gönlünü süslememesidir. Bu çok acınacak bir dalgınlık eseridir. Bir ayet-i kerimede şöyle buyurulmuştur: “Allâh’ı çok zikrediniz ki, kurtulasınız.” Bir hadis-i şerifte de: “Zikrin en faziletlisi Lâ ilâhe İllallah’dır. Duanın da en faziletlisi Elhamdülillah’dır” buyurulmuştur.
Tefekkür: Düşünmek ve bir iş üzerinde fikir geliştirmek demektir. Yüce Allâh’ın kudretine delalet eden varlıkları düşünmeye dalmak bir ibadettir. Birçok maddî ve manevî buluşlar ve yükselmeler hep tefekkür (düşünme) sayesinde olmuştur.
Tefekkürün karşıtı, Gaflet’tir. Düşünceden yoksun olmaktır ki, insana asla yakışmaz.
Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur: “Yüce Allâh’ın yaratmış olduğu şeyler üzerinde düşününüz; fakat Allâh’ın zatı hakkında düşünmeyiniz, helak olursunuz.”
Şükür: Görülen iyiliğe karşı, söz veya işle memnuniyet göstermek ve yapılan iyiliğin kıymetini bildirmektir. Görülen bir iyiliği överek anmak da bir şükürdür. Karşıtı “Küfran-ı nimet (nimeti inkâr)”dır.
Biz her an binlerce nimetlerine kavuştuğumuz Yüce Allâh’a şükretmeğe borçlu bulunduğumuz gibi, iyiliğini gördüğümüz kimselere karşı da teşekkür etmeğe borçluyuz. Bir hadis-i şerifte buyurulmuştur: “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allâh’a da şükretmez.”
(Ö. Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali)