Allâhü Teâla, eziyet ve sıkıntıyı müminler için bir deneme ve imtihan vesilesi yapmıştır. Bunun, kendisi tarafından bir azap olmadığını, hakkında imtihan ve bela murad ettiği kimseler için bir fitne olduğunu bildirmiştir. Bu durumda, eza ve sıkıntı, onu yapan için bir fitnedir. Hâlbuki bu, eziyet edilen için bir rahmet olmaktadır.
Bu durumu şu ayet-i kerimede görmekteyiz: “Rabbi onu imtihan edip rızkını daralttığında ise: “Rabbim beni alçalttı (perişan etti) der. Hayır, (öyle değil)…” (Fecr s.16,17) Yani, diğer nimet verdiğim kimseyi ikram ve nimetle şerefli yapmadığım gibi; seni de fakirlik ile alçaltmış değilim.
Allâhü Teâla ihlas sahibi kullarının mükâfatı hakkında: “Onlara belirlenmiş bir rızık (mükâfat) vardır” (Saffat s.41) buyururken, sabredenlerin mükâfatı hakkında: “Ancak sabredenlere mükâfatları, hesapsız ödenecektir” (Zümer s.10) buyurmuştur. Ayetin tefsirinde, onlar için bir ölçü kullanılmaksızın dolu dolu verilir denmiştir.
Bunun sebebi şudur: Hiç şüphesiz nefse en ağır ve en zor gelen ve en sevmediği şey sabırdır. Tabiata en acı ve şiddetli gelen odur. Nefis sabırda acı çeker. Hırs anında gazabı tutmak sabırla olur. İnsanın nefsini ezmesi ve yumuşaklığı elde etmesi sabırla mümkündür. Tevazu ve kendini gizlemek ayrı bir sabır ister. Edeb ve güzel ahlak sabırla elde edilir. Halka eziyet etmemek ve sıkıntılarına tahammül göstermek sabırla sağlanır. Bunlar, ekseri şahısların yapmakta zorlandığı ve darlandığı büyük şeylerdir. Nefisler bunları kabul etmez, sıkıntıya ve şiddete başvurur.
Bir haberde şöyle zikredilir: “Amellerin en faziletlisi, nefislerin zorlanarak yaptığı amellerdir. (İbnu Ebi’d-Dünya, Muhasebetu’n-Nefs, No: 113)
(Ebû Tâlib El-Mekki, Kalplerin Azığı, s.244-246)