Adiyy bin Hâtem, hicretin yedinci yılında kabîlesi nâmına sefaretle Medine’ye gelmiş ve kabilesi halkının müslüman olduklarını Resûlullâh (s.a.v.)’e arz etmişti.
Herkes Hazret-i Peygamber’e verdikleri vergiyi Halîfe Ebû Bekir Radıyallahu anh’den esirger iken, zekâtını hesab edip Hazret-i Ebû Bekir huzuruna takdim eden zât Adiyy bin Hâtem olmuştur. Kavmi de kendisini takip etmişdi. Adiyy bin Hatem hazretleri cömertliğiyle meşhur Hatem-i Tayy’in oğludur. Hatem-i Tayy müslüman olmamıştı ancak kerem ve cömertlikte misli yoktu. Yağız aygır arab cinsi bir atı da koşmakta emsalsiz idi. Rûm melikine bunu haber verdiler. O melik vezirine dedi ki:
“O arab atını Hâtem’den isterim. Eğer kerem gösterir de atı bana verirse bilirim ki onun şöhreti gibi kendisinde de ululuk vardır. Ve eğer vermezse onda sehâ, kerem yokmuş. O melik Tayy kabilesine zekî ve bilgili birini gönderdi. On kişiyi de ona yoldaş etti. Kış mevsimi, yerler donmuş idi.
Varıp Hâtem’in menziline misafir oldular. O gece onlara ziyâfet verdi. Ve o atı da ikram olarak boğazladı ve misafirlerine de avucuyla altınlar ihsân eyledi. Ertesi günü o elçi Rum pâdişâhının kendisinden şöhret bulan yağız atını istediğini söyleyince Hâtem bîhuzûr olarak ızdirab içinde kaldı. Elini ısırarak şöyle söyler idi: “Niçin bu haberi bana gelince söylemedin? Evvel haberi bana verseydin atı sana verib seni mesrur gönderirdim” dedi ve atı kendilerine ikram olarak boğazladığını söyledi. “Çünkü sarayımda bu atımdan başka boğazlanacak bir şey yok idi” dedi. Benim âdetim, misafirin gönlünü mahrum bırakmayı mürüvvet görmem. Ve âlemde atımın şöhretini istemem, kendi şöhretimi isterim, dedi. Sonra Rûm pâdişâhı böylece atı boğazladığını işitince onu çok tahsîn etti.
Herkes Hazret-i Peygamber’e verdikleri vergiyi Halîfe Ebû Bekir Radıyallahu anh’den esirger iken, zekâtını hesab edip Hazret-i Ebû Bekir huzuruna takdim eden zât Adiyy bin Hâtem olmuştur. Kavmi de kendisini takip etmişdi. Adiyy bin Hatem hazretleri cömertliğiyle meşhur Hatem-i Tayy’in oğludur. Hatem-i Tayy müslüman olmamıştı ancak kerem ve cömertlikte misli yoktu. Yağız aygır arab cinsi bir atı da koşmakta emsalsiz idi. Rûm melikine bunu haber verdiler. O melik vezirine dedi ki:
“O arab atını Hâtem’den isterim. Eğer kerem gösterir de atı bana verirse bilirim ki onun şöhreti gibi kendisinde de ululuk vardır. Ve eğer vermezse onda sehâ, kerem yokmuş. O melik Tayy kabilesine zekî ve bilgili birini gönderdi. On kişiyi de ona yoldaş etti. Kış mevsimi, yerler donmuş idi.
Varıp Hâtem’in menziline misafir oldular. O gece onlara ziyâfet verdi. Ve o atı da ikram olarak boğazladı ve misafirlerine de avucuyla altınlar ihsân eyledi. Ertesi günü o elçi Rum pâdişâhının kendisinden şöhret bulan yağız atını istediğini söyleyince Hâtem bîhuzûr olarak ızdirab içinde kaldı. Elini ısırarak şöyle söyler idi: “Niçin bu haberi bana gelince söylemedin? Evvel haberi bana verseydin atı sana verib seni mesrur gönderirdim” dedi ve atı kendilerine ikram olarak boğazladığını söyledi. “Çünkü sarayımda bu atımdan başka boğazlanacak bir şey yok idi” dedi. Benim âdetim, misafirin gönlünü mahrum bırakmayı mürüvvet görmem. Ve âlemde atımın şöhretini istemem, kendi şöhretimi isterim, dedi. Sonra Rûm pâdişâhı böylece atı boğazladığını işitince onu çok tahsîn etti.
(Hz. Mahmûd Sâmi Ramazânoğlu (k.s.) Ashab-ı Kiram (r.a.), 296-297.s.)