Peygamber Efendimiz (s.a.v.), veda haccındaki hutbesinde: ”Ben size öyle birşey bıraktım ki, ona sımsıkı sarılırsanız, hiçbir zaman dalâlete düşmez, sapmazsınız. O, Allah’ın Kitabıdır. Resûlullah’ın sünnetidir” buyurmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’e göre de; kitab ve sünnet, müslümanlar için başvurulması gereken iki hidâyet kaynağıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bir hadis-i şeriflerinde: “Peygamberlerden hiçbir peygamber yoktur ki, ona insanların îman etmek zorunda kaldığı mucizelerin bir benzeri verilmemiş olsun. Bana verilen mucize ise Allah’ın bana vahyettiğidir, Kur’ân’dır.” Kur’ân-ı Kerîm’e Kur’ân isminin verilişi, ilâhî kitablar arasında, kitabların, belki bütün ilimlerin semerelerini kendisinde toplamış olduğu içindir. Nitekim, Yüce Allah, buna: ”Herşeyin tafsilidir” (Yusuf , s. 111), “Herşeyin apaçık bir beyanıdır” (Nahl, s. 89) âyetleriyle işaret buyurmuştur.
Fransa’nın en tanınmış müsteşriklerinden Gaston Carre da şöyle der: ”Kur’ân dünya medeniyetinin dayandığı temelleri muhtevidir.” Fransız filozoflarından Alexis Louvasonne der ki:”İnsanlığın hidâyeti için Hz. Muhammed’e (s.a.v.) vahyolunan Kur’ân, hikmetle dolu parlak bir eserdir. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hakikî bir Peygamber ve âlemin mukadderatına hâkim Yüce Varlığın gönderdiği gerçek bir peygamber olduğunda şek ve şüphe yoktur. Hz. Muhammed (s.a.v.) cihana öyle bir kitab bırakmıştır ki, bir nâdire-i belagat, bir mecelle-i ahlâk ve bir kitab-ı mukaddestir.Yeni fennî keşifler yahut ilim ve irfanın yardımıyla hallolunan veya halline uğraşılan meseleler arasında bir mesele yoktur ki, İslâmiyetin esaslarıyla çelişsin! Bizim Hıristiyanların Hıristiyanlığını tabiî kanunlarla bağdaştırmak için harcadığımız çalışmalara mukabil, Kur’ân ve talimatlarıyla tabiî kanunlar arasında tam bir ahenk görülmektedir.”
(M. Asım Köksal, İslâm Tarihi)
9 Recep 1438, Mevlâna Takvimi