1337 senesinde Bursa’da doğan Kadzâde-i Rumi’nin doğum tarihi ihtilaflıdır. Molla Fenari’den fıkıh, astronomi tahsil etmesine müteakip Seyyid Şerif Cürcani’den kelam ve fen ilimlerini öğrendi.Astronomi ve matematikte söz sahibi oldu. Semerkand’da Timurhan’ın torunu Uluğ Bey’in (Timur İmparatorluğu’nun 4. sultanı) hocalığına tayin edildi. Uluğ Bey hocası için bir medrese ve rasathâne inşa etti.
Uluğ Bey burada Kadzâde’nin derslerini dinlerdi. Bir keresinde Uluğ Bey’in sebepsiz yere bir müderrisi azletmesi, Kadzâdenin evine kapanarak derse gitmemesine sebep oldu. Onun bu davranışı üzerine hata işlediğini anlayan Uluğ Bey bizzât Kadzâde’nin ziyaretine giderek niçin ilimden el çektiğini sordu. Kadzâde: ”Biz ilmi mukaddes biliriz. Onu şahıslar üstü bir değer olarak takdir ederiz, ilmin, insanların merhametine muhtaç duruma düşmesine üzüldük. Bir sultanın sözüyle alimler ilimden alıkonuluyor. Bunun üzerine ilimden el çekmeyi tercih ettik. İlme hürmetimiz sebebiyle, ona leke kondurmamak için böyle yaptık.” deyince,sultan Uluğ Bey özür dilemekten başka çare bulamadı. Görevden aldığı müderrisi tekrar vazifesine tayin ederek,bir daha ilme ve alimlere müdahalede bulunmayacağına dair söz verdi.
Kadzâde Rumi rasathâne yaptığı gözlemler neticesinde eski Yunan bilginlerinden intikal eden bir çok bilginin hatalı olduğunu ortaya koydu. Kadzâdenin yetiştirdiği Ali Kuşcu ve Fetullah Şirvani isimli iki meşhur talabesi sayesinde yüksek matematik ilmi, batı Türkleri arasında (Anadolu’da) da yayıldı. Kadzâde ve talebeleri, gök cisimlerinin kendi etrafındaki hareketlerini incelerken,o asırda bilinen en ileri matematiği daha da geliştirip uyguladılar.Astronomi ile ilgili fizik kurallarını da, astronomiye tatbik ettiler.
(Müslüman Bilim Adamları, 186-188.s.)