Ezan, ibadete yapılan bir çağrı olarak, Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanından bu yana İslam’ın şiârı olarak bütün toplumlarda orijinal Arapça şekliyle okuna gelmiştir. Türkçe ezan ve Türkçe ibadet fikri ilk kez Tanzimat döneminin sonlarında Ali Suavi, daha sonra Ziya Gökalp tarafından gündeme getirilmiş, ancak o zamanlar bu fikir rağbet görmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ise çeşitli çalışmalar ve denemeler olmuş, 1932 yılına gelindiğinde ise Türkçe ezan uygulmasına İstanbul’da Süleymaniye Cami’sinde Saadettin Kaynak’ın okuduğu Türkçe ezanla başlanmıştır. Bu uygulamaya ilk ciddi muhalefet 1 Şubat 1933’te Bursa’da yaşanmış Bursa Ulu Cami’de bir kısım cemaat ezanın Türkçe okunmasını protesto etmiş, ancak protestocuların sesleri şiddetli bir şekilde bastırılmıştır. Çeşitli yerlerde muhalefet edenler de cezalandırılmıştır. Mesela Çorum’da Bayram Namazı’ndan sonra Arapça ezan okuyan bir vatandaş “ağır cezada” yargılanmıştır. [Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13219–133]
Bu tip olaylar üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı bir bildiri yayınlayarak camilerde ezan, hutbe ve salatın Türkçe okunacağını belirtmiştir. Benzer olaylar Kur’an eğitimi konusunda da yaşanmıştır. Bu dönemde harf devrimine muhalefet nedeniyle, sûre okutmak veya Arapça tedrisatta (öğretimde) bulunmak suçundan (!) 1938 yılı içerisinde; Çankırı’da bir şahıs Kastamonu’da bir kadın, Isparta’da muhtelif şahıslar, Bursa’da bir şahıs, Rize’de, Erzurum’da ve Çorum’da bazı şahıslar hakkında (Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri (EGMA), Dosya 13217–3-15) ve daha pek çok yerde pek çok kimse hakkında işlem yapılmıştır. Bu uygulama 1950 yılına kadar sürmüştür
1950 yılına gelindiğinde ezanın orijinal haliyle okunması serbestliğini radyo ve gazeteden öğrenen halk o gün (17 Haziran) öğle namaz vaktini sabırsızlıkla beklemişlerdir. Müezzinler karşılıklı olarak ezana başladıklarında hocalar da halkla beraber duâ ederek hazırlanmış olan kurbanları kesmiştir. Halk ağlayarak birbirini tebrik edip kucaklaşmıştır. (Derleme)