Peygamberimiz (s.a.v.), bir gün, “İnsanı helâka sürükleyen yedi şeyden çekininiz!” buyurmuştu. “Yâ Resûlullâh! Nedir bu tehlikeli şeyler?” diye sordular. Peygamberimiz (s.a.v.): 1. Allâh (c.c.)’ya şerik koşmak, 2. Sihir yapmak, 3. Allâh (c.c.)’ün öldürülmesini haram kıldığı nefsi haksız yere öldürmek, 4. Ribâ (faiz) yemek, 5. Yetim malı yemek, 6. Savaş meydanında dönüp kaçmak, 7. Zinadan korunan, böyle birşey hatırından bile geçmeyen müslümân kadınlarına zina isnad etmek!” (Buhârî) buyurdu. Yine Peygamberimiz (s.a.v.)’in buyurduklarına göre: “Bir şeye düğüm vurup efsun yapan kişi sihir yapmış; sihir yapan da küfre sapmış, büyük bir günâh işlemiş olur.” (Buhârî) “Muhabbet vesaire için efsun yapmak, iplik okumak veya nüsha yazmak suretiyle sihir yapmak, şirktir.” (Ebû Dâvud) “Kim bir sihirbaza veya kâhine veya yıldızlara bakıp gaibden haber veren kimseye gider, ondan birşeyler sorar ve onun söylediklerini de doğrularsa, Peygamber’e indirilmiş olanı inkâr etmiş olur.” (Heysemî) “Sihre inanan kişi, cennet’e giremez!” (Ahmed b. Hanbel) Sihirbazların ruhlarındaki özellik, diğer beşerî özellikler, kendilerinde yaratılıştan mevcut olup, bunun fiil alanına çıkması ya riyâzâtla ya da şeytânlara itaat ve tapmakla olabilir. Sihir, fâsık, dînle ilgisi kesilmiş kimselerde görülür. Böyle olan kişilerde keramet zuhur etmez. Sihirbaz, yapmak istediği şeyi oluşturuncaya kadar, her türlü sözden ve işten yararlanmaya çalışır. Keramette ise, böyle şeylere gerek ve ihtiyaç duyulmaz. Keramet, ancak şeriata son derecede bağlı, dînce tehlikeli sayılan tutum ve davranışlardan son derecede çekingen olan Allâh (c.c.) dostlarından, kendiliğinden zuhur eder. Mucizeye gelince; peygamberlerin, peygamberliklerini ispatlamak üzere Allâh (c.c.)’ün izniyle gösterip inkârcılara meydan okudukları bir takım olağanüstü işlerdir ki, bu vasıflarıyla kerametten de ayrılırlar ve üstünlük taşırlar.

(M. Asım Köksâl, İslâm Tarihi, c.5, s.442-443)