Takıyyuddin es-Sübki (r.âleyh), “Et-Ta’zim ve’l-Minneh” adlı kitabında diyor ki: “Cenâb-ı Hâkk, Kitâb-ı Kerim’inde peygamberlere hitaben: “…Mutlaka O’na inanacak ve mutlaka O’na yardım edeceksiniz” (Âl-i İmran s. 81) buyurmuştur. Kurân’ın bu âyetinde, Peygamber (s.a.v.)’in makâmının yüksekliği ve kadrinin yüceliğine işaret edildiği asla gizli değildir. Yine aynı âyette O (s.a.v.)’in, onların zamanlarında gönderilmiş olması halinde, onların dahi peygamberi olacağına da işaret edilmiş olmaktadır. Demek ki O (s.a.v.)’in nübüvvet ve risâleti, Âdem (a.s.) zamanından tâ kıyâmete kadar umûm halka şâmil bulunmakta, bütün peygamberler ve onların ümmetleri de O (s.a.v.)’in ümmetinden sayılmaktadır. Ve O (s.a.v.)’in: “Ben, bütün insanlara peygamber olarak gönderildim!” hadisi de, yalnız kendi zamanından kıyâmete kadar gelecek olanlara değil, aynı zamanda kendinden önceki insanlara da şamil bulunmaktadır. Böylece, hem Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu büyük özelliği, hem de diğer bir hadislerindeki: “Âdem, ruh ile cesed arasında iken ben peygamber idim” beyânı da güzelce anlaşılmış olur. Allâh (c.c.)’un ilmi, her şeyi ihâta etmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in tâ o vakitte nübüvvet ile vasıflanmış olması ise; kendisi için peygamberliğin tâ o zaman dahi sabit bir emir olduğunu ifade etmektedir. Bu yüzdendir ki Âdem (a.s.) O (s.a.v.)’in adının, Arş üzerinde, “Muhammed Allâh (c.c.)’un Resûlüdür!” şeklinde yazılı olarak görmüştür. Müslümanlar O (s.a.v.)’i, bu hususiyeti ile de tanıyıp Allâh indinde O (s.a.v.)’in kadrinin ne kadar yüce oluşuna hakkıyla arif olurlar da bu sebeple nice iyilik ve fazîletler elde ederler. (Celaleddin es-Suyuti, Nebi (s.a.v.)’in Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, s.15-16)