Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz “Kıyâmete yakın ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan bir tanesi hidâyet üzere diğerleri ise dalâlet üzere olacaktır” buyurmuşlardır. Sahabe (r.a.e.) efendilerimiz “Ya Resulullah (s.a.v.), hidâyet üzere olanlar kimlerdir?” diye sorunca Nebi (s.a.v.) Efendimiz “Benim ve Ashâbımın yolunda gidenlerdir” buyurmuşlardır. Bu yola Fırkâ-i Nâciye ve Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat denilmektedir. Bu hadis-i şerife göre bir kimsenin itikâdının düzgün olabilmesi için Allâh (c.c.) ve Resûlü (s.a.v.)’in inan dediği her şeye onların tarif ettiği şekliyle inanması gerekir. Bu da ancak verilen hükümlerin bir silsile hâlinde Resulullah (s.a.v.)’e vâsıl olmasıyla mümkündür. Yani bir konuda bir hüküm görüldüğü zaman, bunun delillerinin Resûlullâh (s.a.v.)’in bir sünnetine dayanması gerekir. Bir kimsenin hem itikâdı hem de âmelleri işte bu şekilde silsile hâlinde Resûlullâh (s.a.v.)’e vâsıl oluyorsa hiç kimsenin bir itirazı söz konusu olamaz. İslâm’da itikâd bu kadar önemli olduğu için İslâm düşmanları da müslümanların itikâdını bozmak için özellikle günümüzde âzami gayret sarfetmektedir. Müslümanların itikâdını bozmak amacıyla internet, televizyon, meydan mitingi, konferanslar gibi birçok kanaldan türlü türlü oyunlar oynanmaktadır. Cenâb-ı Hâkk’ın emrine göre insan önce kendi nefsini kurtarmakla mükelleftir. Kendi nefsini kurtarmak için de bu oynanan oyunlara karşı uyanık olmak durumundadır. İnsanın itikâdını muhâfaza edebilmesinin temelinde ise Allâh (c.c.) ve Resûlü (s.a.v.)’in inan dediklerine onların tarif ettiği şekilde inanmak ve Allâh (c.c.) ve Resûlü (s.a.v.)’e dost olana dost, düşman olana da düşman olmak vardır. Bunlara uyulmadığı takdirde Allâh (c.c.) muhâfaza buyursun, itikâd bozulmuş olur. (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.38-39)