İslâm hukukunda deliller dört tanedir: Kitap, Sünnet, İcmâ ve Kıyâs. Bunlardan ilki olan “Kitap” yani Kur’ân-ı Kerim şeriatın küllî esaslarını teşkil eder, İslâm ümmetinin bel kemiğini oluşturur. O, hikmet pınarı, peygamberlik mucizesi, gözlerin ve kalplerin nurudur. Allâh (c.c.)’a ondan başka giden yol yoktur. Onsuz kurtuluş imkânsızdır. Ona muhalif bir şeye yapışmak yoktur. Bütün bunlar delil ikâmesine ihtiyaç göstermeyecek kadar açık-seçik şeylerdir. Çünkü bunlar, İslâm dininde zorunlu olarak bilinir. Durum böyle olunca, şeriatın küllî esaslarına vakıf olmak, onun yüce maksatlarını kavramak ve din âlimlerinden olmak isteyen bir kimsenin zorunlu olarak gece gündüz Kur’ân’ı kendisine yoldaş edinmesi, sadece biri ile yetinmeyerek hem nazârî hem de âmelî olarak onu kendisine rehber edinmesi ve üzerinde düşünüp çalışması gerekecektir ki bunun sonucunda arzusuna ulaşabilsin, maksadını elde etsin ve kendisini ilklerden ve önde gelen din âlimlerinden bulsun. Buna kendiliğinden kadir ise ne âlâ! Ancak bu mertebeye sadece, kitabı açıklayıcı durumda olan sünnete vakıf olanlar kadir olabilirler. Değilse, o zaman müctehid imâmlar ve selefin önde gelenlerine ait açıklamalar, bu yüce maksadı ve üstün mertebeyi kavraması konusunda elinden tutacak ve ona yardımcı olacaktır. (Şatıbi, el-Muvâfakât; İslâmi İlimler Metodolojisi, c.3, s.329-330)
TEK SUYLA KULAK VE BAŞIN MESHEDİLMESİ NASIL YAPILIR? Saîd b. Cübeyr (r.âleyh)’in nakline göre, İbn Abbas (r.a.), Resûlullâh (s.a.v.)’in abdest aldığını görmüş ve O (s.a.v.)’in bütün abdest uzuvlarını üçer kere yıkadığını, kulaklarıyla birlikte başını da birer kere aynı suyla mesh ettiğini haber vermiştir. (Eşref Ali et-Tehânevî, Hadislerle Hanefi Fıkhı, c.1, s.103)