Allâh (c.c.), şöyle buyuruyor: “Allâh Peygamberlerden şöyle söz almıştı: “Bakın, size kitap ve hikmet verdim, sonra yanınızda bulunan kitapları doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve ona mutlaka yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?” demişti. “Kabul ettik” dediler. “O halde şahit olun, Ben de sizinle beraber şahit olanlardanım” dedi. (Al-i İmrân s. 81) İbn-i Ebû Hatim (r.âleyh), bu âyetin tefsiriyle ilgili olarak es-Süddî (r.âleyh)’den naklen şöyle der: “Nuh (a.s.)’dan beri herbir peygamberden Hz. Peygamber (s.a.v.)’e inanacakları ve O (s.a.v.)’e yardım ede-ceklerine dâir mîsâk alınmış olduğu gibi, herbir peygamber de kendi ümmetlerinden bu hususta misâk almış ve onlara: “Siz sağ iken O (s.a.v.) size gönderilmiş olursa, mutlaka O (s.a.v.)’e inanacak ve mutlaka O (s.a.v.)’e yardım edeceksiniz!” demiştir.”
İbn-i Abbâs (r.a.) demiştir ki: “Cenâb-ı Hâkk, Âdem’den itibaren her peygambere Sevgili Habîbi (s.a.v.)’i takdim eder, O (s.a.v.)’e inanıp yardım etmeleri hakkında onlardan mîsâk alır, Ümmetler de O (s.a.v.)’i birbirine müjdeler ve O (s.a.v.)’in kendi aralarından çıkmasını beklerdi. Nihâyet Yüce Allâh, O (s.a.v.)’, ümmetlerin en hayırlısı içinden çıkardı, en hayırlı zamanda peygamber olarak gönderdi, en hayırlı ve en güzide arkadaşları da O (s.a.v.)’e ashâb kıldı. O (s.a.v.), beldelerin en hayırlısı olan Mekke’de doğdu, orada büyüdü ve kırkında kendisine ilâhi elçilik vazifesi verildi… Burası, Hz. İbrahim (a.s.)’ın haremi idi… Sonra O (s.a.v.)’i oradan çıkarıp Taybe’ye, mübarek Medine şehrine göç ettirdi. Dînini orada yerleştirdi. Burası da Peygamber (s.a.v.)’in haremi oldu. Harem-i Şerîf’ten peygamber olarak gönderildi, harem-i şerife hicret etti.”
(Celâleddin es-Suyuti, Nebi (s.a.v.)’in Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, s.24)