Allâhü Teâlâ buyurdu: “Senin için hakkında bir bilgi hâsıl olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz, kalb, bunların herbiri bundan mesûldür.” (İsrâ s. 36)
Katade (r.a.) hazretleri bu âyetin tefsirinde der ki: “Duymadığın halde duydum, görmediğin hâlde gördüm, bilmediğin halde bildim deme. Bu âyette helâl olmayana bakmaktan, harama kulak vermekten, câiz olmayan bir şeyi arzulamaktan nehiy vardır. Cenâb-ı Hâkk buyurdu: “O Allâh (c.c.), gaybı bilendir. Öyle ki gaybına kimseyi muttâli etmez O. Meğer ki beğenip seçtiği bir peygamber ola.” (Cin s. 26)
İbnü’l-Cevzî diyor ki: “Gaybı bilen, mülkündeki tasarrufunda hiçbir ortağı olmayan Allâhü Teâlâ’dır. Peygamberlerden seçip beğendiği kimse hâriç gaybına hiçbir insanı muttali kılmaz. Çünkü peygamberlerin sıdkına delil, onların kendilerine bildirdiği kadar gaybı haber vermeleridir.
Öyle ise risâlet verdiği kimseleri dilediği gayba muttâli eder. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz buyurdu: “Her kim müneccime veya kâhine gider de onun söylediğini tasdik ederse Peygamber (s.a.v.)’e indirilmiş olana küfretmiş olur.”
Halid Cüfenî (r.âleyh)’den şöyle rivâyet olunmuştur: Resûlullâh (s.a.v.) Hudeybiyye’de geceleyin yağmur yağdıktan sonra bize sabah namazını kıldırdı. Namazdan çıkınca yüzünü cemaata döndürdü ve: “Bilir misiniz Rabbiniz ne buyurdu” diye suâl etti. “Allâh (c.c.) ve Resûlü (s.a.v.) bilir” dediler. Dedi ki: “Allâhü Teâlâ: Kullarımdan kimi bana imân etmiş, kimi de kâfir olarak sabahlamıştır. Her kim “Allâh (c.c.)’un fazlu râhmetiyle üzerimize yağmur yağdı” dedi ise işte o bana imân etmiş, yıldıza imân etmemiştir. Her kim de “falan ve falan yıldızın batıp doğmasıyla üzerimize yağmur yağdı” dedi ise işte o bana imân etmemiş, yıldıza etmiştir” buyurdu.(İmâm Şemsüddin ez Zehebî,İslâm Şeriatinde Büyük Günâhlar, s.152-153)