Sözlükte onda bir anlamına gelen öşür, dinî bir kavram olarak, tarım ürünlerinden verilen zekât demektir. Tarım ürünlerinin zekâta tâbi oluşu Kur’ân-ı Kerîm ile sabittir.
Allâh (c.c.), “Ey îmân edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan infak edin.” (Bakara s. 267); “… Her biri meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin. Devşirilip toplandığı gün de hâkkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allâh (c.c.) israf edenleri sevmez.” (En’âm s. 141) buyurmaktadır.
Bu ürünlerin zekâtlarının oranı bizzat Resûlullâh (s.a.v.) tarafından belirlenmiştir. Bir hadîs-i şerîfte, “Yağmur ve nehir sularıyla sulanan toprak mahsullerinde onda bir; kova ile sulananlarda ise yirmide bir öşür gerekir.” (Buhârî) buyrulmuştur.
Hadîs-i şerîfte de belirtildiği gibi, eğer bir arazi yağmur, ırmak, dere suyu ile sulanıyorsa burada üretilen mahsülden onda bir zekât verilir. Fakat taşınarak ve motor gücü gibi belli bir emek ve masraf yapılarak sulanıyorsa bundan da yirmide bir nisbetinde zekât verilir. Hanefi mezhebinde tercih edilen görüşe göre, ot ve odunun dışında kalan bütün tarım ürünleri zekâta tabidir. Öşür için belli bir miktar yoktur; mahsül az olsun, çok olsun içinden zekâtının çıkarılması gerekir. Mahsul için yapılan tohum, gübre (ilaç), işçi ve su yolu açmak gibi hiçbir masraf düşülmez bunlar dikkate alınmaz; yani öşür, masraflar çıkarılmadan mahsûlün tamamı üzerinden hesap edilerek verilir.
Genel ilke olarak insan emeği ile ve gelir sağlamak amacı ile yetiştirilen toprak ürünleri zekâta (öşre) tâbidir. Bu niteliklerde olmayıp, tabiatta kendiliğinden yetişen ağaç, kamış, ot ve benzeri şeyler için öşür gerekmez. İnsanlar tarafından kazanç elde etmek üzere yetiştirilen kavak ve kamış gibi ürünlerden ise zekât gerekir.(Ömer Nasuhi Bilmen, İstilâhat-ı Fıkhıyye Kâmusu, c.4, s.125)