İlâhiyat fakültelerinde refomist ve tarihselci hocaların hatalarını anlattığımda bazı öğretim üyeleri, “Hocam hepsini onların içine katma, biz onlardan değiliz” diyenler çok çıkıyor. Evet, ben de kesinlikle inanıyorum ki hepsi böyle değil. Mücadele edenleri makaleler ile de olsa cevap yazanları hariç tutarak, susanlara artık şunu sormak da bize vacip hâle geliyor.
Onlar Kur’ân-ı Kerîm’i, Şanlı Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’i ve hatta Cenâb-ı Hâkkı dahi pervasızca, edepsizce, fütursuzca ve ahlâksızca tartışmaya açarken sizin diliniz lâl mı oldu? Sizden bunlara karşı birkaç cümle ile cevap beklemekle hata mı ettik? Bunlar milletin imânını götürürken tek laf etmeyecek misiniz? Rûz-i mahşerde ne cevap vereceksiniz? Hz. Alî (k.v.) Efendimiz, “Korkaklıkta ar, ilerlemekte şeref ve itibar var” buyurmuş. Sizin en azından sosyal medyada veya TV’lerde söyleyecek bir sözünüz olmayacak mı? İlminiz mi yok? Gücünüz mü yok?
Cesaretiniz mi yok? Âhirete varınca mı, yoksa kabre girince mi savunacaksınız? Şunu unutmayın ki Cenâb-ı Hâkk cesur ve mert insanları sever! Yunus Emre bir beytinde şöyle demektedir:
“Bir sinek bir kartalı salladı vurdu yere / Yalan değil gerçektir ben de gördüm tozunu.”
Yunus Emre bu tanımlamayı, âlim, evliya ve peygamber tanımayan bu gürûh için yapmaktadır. Şöyle ki; bunlar kibirlidirler, başları havada gezerler ve kimseyi beğenmezler. Buna karşılık içleri boştur, bilgileri sıfırdır ve din cahilidirler. Saldırmaktan, reddetmekten başka bir usûl ve tavır bilmezler. Yine bunlar kartal gibi havada gezip tepeden bakmayı severler. Ancak kartalın yediği ve dahi çıkardığı leştir. Bunların da ilim ve bilgilerinin kimseye faydası olmadığı gibi öldürücü zehirdir. Kişinin dünya ve ahiretini mahveder.
Yunus Emre’nin sinek dediği ise arıdır. Yani gerçek İslâm âlimleridir.(Prof. Ahmet Şimşirgil, Mızraklı Hakîkât)