Mimar Sinan, tam manasıyla bir sanat dâhîsidir. Türk mimarisini erişilemeyecek dereceye yükseltmiştir.
Mimar Sinan mimarbaşı olduğu sürece, birbirinden çok değişik konularla uğraştı. Zaman zaman eskileri restore etti. Bu konudaki en kesif çabaları Ayasofya için harcadı. 1573’te Ayasofya’nın kubbesini onararak çevresine takviyeli duvarlar yaptı ve eseri, bugünlere sağlam olarak gelmesini sağladı.
Sinan, her mimarî eseri kendine has bir biçimde ele almak, yapıda form ve konstrüksiyon beraberliğini kurmak, dış mekân ve kuruluşunun iç mekâna bütünlük kazanmasını sağlamak, mevcut teknolojik imkân ve malzeme denemelerinin üstünde, onları kendi istekleri doğrultusunda kullanmayı bilmek, akılcı ve sade bir malzeme kullanma anlayışına sahip olmak gibi, günümüzde de geçerli mimarlık prensiplerini, bundan dört asır önce eserleriyle ortaya koydu. Bu sebeple daima sanatı ile asırlar ötesi bir mimari dehâ olarak anıldı ve anılacaktır.
Kânûnî Sultan Süleyman tarafından Manisa’da, 21 yaşında ölen çok sevdiği oğlu Şehzade Mehmet’in hatırasına bir türbe, cami ve külliye binalarını yapmakla görevlendirildiği zaman Mimar Sinan, 54 yaşında idi. Sonradan çıraklık eserim dediği Şehzade Camii ile türbe, medrese, imaret, tabhane, mektep, kervansaray ve muvâkkithaneden ibaret külliye, 1544-1548 tarihleri arasında dört yılda tamamlanmıştır.(İslâm ve İlim, s.176)
ÂYET-İ KERÎME
“Allâh’ın mescidlerini ancak Allâh’a ve âhiret gününe îman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allâh’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.”(Tevbe s. 18)