Abdullah bin Mes’ûd (r.a.) buyuruyor ki, alışveriş, ya’nî ticâret ilmini bilmeyen faiz yer. İstese de, istemese de bundan kurtulamaz. Resûlullâh (s.a.v.) buyurdu ki: “Bile bile bir dirhem gümüş değerinde faiz yemek, otuz zinâdan daha çok günâhdır.” (Mişkât) Sahîh-ül Mahrec’de, Ebû Hüreyre (r.a.)’in bildirdiği hadîs-i şerîfte: “Mi’râc gecesinde, bana, karınları anbarlar gibi şişmiş insanlar gösterdiler. İçleri yılanla dolu olup, dışardan görünürlerdi. Cebrail (a.s.)’a, “bunlar kimlerdir” dedim. Cebrail (a.s.), “bunlar faiz yiyenlerdir” buyurdu” buyurulmuştur.
Birisi, İmâm-ı Âzam (r.a.)’in huzûruna geldi. “Ey müslümanların imâmı! Benim için zühde dâir bir kitab yaz da, okuyayım” dedi. İmâm-ı Âzam ona alışveriş bilgileri hakkında bir risâle yazdı. O kimse, “sizin bu yazdıklarınız, çarşıda pazarda iş yapan kimseleri ilgilendirir. Bunun zühdle ne alâkası vardır” deyince, Hz. İmâm: “Herkesin yiyecek ve giyeceğe ihtiyâcı vardır. Bunların alışveriş yolunu bilmedikçe, meşru olmamak tehlikesi ile başbaşadır. Böyle olunca, tâati noksan, şübheli olur, kabul edilmez, çalışmaları boşa gider. O ise, sevâb ve karşılık aldığını zanneder, halbuki azaba dûçâr olacaktır” buyurdu. Allâhü Teâlâ: “Onlar, o kimselerdir ki, dünyâ hayâtında yaptıkları çalışmalar boşa gitmiştir; halbuki güzel bir iş yaptıklarını sanıyorlar” (Kehf s. 104) buyuruyor.
Herkes kendi sanat ve mesleğine âid emir ve yasakları bilmelidir ki, bununla satın alacağı yiyecek nurlu olsun, ibâdet lezzetini duysun ve bu kazancında bereket bulunsun. Bu kazançta, el işte, gönül Allâhü Teâlâ’da olmalıdır. Kazanç, arada sadece bir sebebdir. Yoksa hakîkâtte rızkı veren Allâhü Teâlâ’dır. Ama her işi sebeble yapması âdet-i ilâhîsidir. Sen rızkı, kendi çalışmandan bilme! Nitekim fetvâlarda diyor ki, “bu iki altın bilek bende oldukça, benim rızkım azalmaz” demek küfürdür.(Muhammed Rebhami, Riyâdü’n-Nâsihîn, s.315)