Hicri ilk asırda hadîsler, yazılmaktan daha çok sözlü olarak ve ezberden rivâyet ediliyordu. Daha sonra çıkan fitne ve kargaşalıklarda bazı siyasi grupların kendi lehlerine hadîs uydurmaları, Asr-ı Saadet’in giderek daha çok geride kalması gibi sebepler, Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)’in öğrencileri olan Tâbiîn hazeratının ve onlardan sonraki muhaddislerin hadîsleri toplamalarına ve bu konuda çok titiz davranmalarına yol açtı.
Hadîs ilmi; dünyada yalnızca Müslümanlara has bir ilim olup târihçilere parmak ısırtmış, bu ilmi değersiz göstermek isteyen müsteşrikleri de birçok sıkıntılara sokmuştur. Dünya târihinde, Peygamberimiz (s.a.v.)’den başka; hayatı ve risâleti bütün ayrıntıları ile ve çok titiz metodlarla günümüze kadar ulaşan başka hiçbir şahsiyet yoktur
“Hadîs, üçüncü asırda yazılmıştır… Şüphelidir.”, “Tek kişi rivâyet etmiştir; bu nedenle güven vermez, âmel edilmez.” diyenler; Hadis Usulü ilminden habersizdir. İnsanlık târihi, dünyanın nizâmı, haberleşme sistemleri, hep tek kişi (az kişi) esâsına dayanır. Üstelik diğerleri, İslâm’ın hadîs an’anesinde olduğu gibi kontrollü ve tahkikli de değildir. İslâm’ın metodları reddedilirse, öbürlerini öncelikle reddetmek ve her şeyden şüphe etmek gerekir. Böylesine sıkı ve güven verici şartlar altında bize intikâl eden hadîsleri bir kalemde boşa çıkarmak, hadîslerden şüphe etmek, hayatta pek az şeye inanmamızı gerektirir. O zaman, târih kitaplarının çoğunu çöpe atmak gerekir. Hadîslerin yazılmasını yasaklayan Hadîs-i Şerîf, İslâm’ın ilk dönemlerinde Kur’ân ile hadîsleri aynı malzemeler üzerine yazdıkları için onları birbirine karıştırabilen vahiy kâtipleri hakkında varid olmuştur. Böyle olmayan insanlar için hadîslerin yazılması yasaklanmamış; aksine yazmalarına ruhsat verilmiş, hatta emredildiği de olmuştur. Meselâ, Abdullah bin Amr (r.a.)’a Nebî (s.a.v.): “Yaz. Canım elinde olan Allâh (c.c.)’a yemin olsun ki, buradan (Mübârek ağızlarını işaret ederek) haktan başka bir şey çıkmaz.” (Ebû Davûd) buyurmuştur.(Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, c.1, s.27-28;Hâkk Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar, s.36)