Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Şüphesiz ki ben, her dinden geçip, müslim ve muvahhid olarak, yüzümü, o gökleri ve yeri yaratan Allâhü Teâlâ’ya döndüm. Ben, müşriklerden değilim.” (En’âm s. 79) Müfessirler, bu âyet-i kerîme ile ilgili olmak üzere şu kıssayı naklederler:
İbrahim (a.s.), Bâbil’de hükümdarlık eden Nemrûd bin Kenan zamanında doğmuştu. Hükümdarlar arasında ilk defa taç giyen ve teb’asını kendisine ibâdete davet eden Nemrûd’du. Nemrûd, bir gece rüyasında, ufukta parlak bir yıldızın doğduğunu ve Güneş’le Ay’ın ışığını giderdiğini gördü. Korkuyla uyandı. Yorumunu, kâhin ve müneccimlere sordu. “Bu yıl Bâbil’de bir çocuk doğacak, yeni bir dîn getirecek. Memleketini istilâ ve seni helâk edecek. Fakat henüz ana rahmine düşmüş değildir” dediler.
Bunun üzerine Nemrûd, erkeklerle kadınların birbirlerinden ayrılmalarını emretti. Ve her on kişiye bir gözcü ta’yîn etti. Bir gün, Nemrûd’un yakınlarından Âzer, nasılsa karısıyla temas etmek fırsatını buldu. O da, yaşı ilerlemiş olmasına rağmen, İbrahim (a.s.)’a gebe kaldı. Kâhin ve müneccimler: “Bahsettiğiniz çocuk, bu gece ana rahmine düştü” diye Nemrûd’a haber verdiler. Nemrûd, hiddetlendi. Her hâmile kadına bir muhâfız tayin etti ve hangisi bir erkek çocuk dünyâya getirirse katletmelerini emretti.
Fakat Azer’in karısının gebeliğinin, min tarafil-lâh, kimse farkında değildi. Nihâyet doğum vakti geldi. Çocuğunun katledilmesinden korkan kadın, şehirden uzaklaştı. Ve bir nehir kenarında çocuğunu, yâni İbrâhim (a.s.)’ı dünyâya getirdi. Onu şehre getiremezdi. Ne yapsın? Sarıp sarmaladı. Yakınında bulunan bir mağaraya sakladı. Sonra evine döndü. Ve durumu kocasına anlattı. Gizlice “mağaraya gidip çocuğunu emzirmeye başladı. Çocuk, çok sıhhatli idi. Âzer de oğlu ile yakından ilgilenmekte idi. Karı koca çocuklarını yedi yıl ve bir rivayete göre de on üç yıl böylece gizlice ve ihtimâmla büyüttüler.(Ayıntabî Mehmed Efendi, Tibyân Tefsiri, c.2, s.33-34)