Kadir gecesi geldiği zaman, Allâh-ü Teâlâ, Cebrâîl (A.S.)’a emreder. Cebrâîl (A.S.), süvârî meleklerle yeryüzüne iner ve elindeki yeşil bayrağı Kâ’be’nin damına diker. Cebrâîl (A.S.)’ın altı yüz kanadı vardır ki bunlardan ikisini hiç açmamıştır, onları ancak Kadir Gecesi açar. Açılan bu kanatlar doğuyu ve batıyı kaplar. Cebrâîl (A.S.) süvârî melekleri, Ümmet-i Muhammed (S.A.V.)’e gönderir. Onlar gidip Ümmet-i Muhammed (S.A.V.)’in oturanına, ayakta duranına, namaz kılanına ve zikredenine selâm verirler. Mü’minlerle musâfaha ederler, onların duâlarına “Âmin!” derler. Tâ tanyeri ağarıncaya kadar böyle devâm eder. Sonra Cebrâîl (A.S.) melekleri çağırır, birbirlerine “Yolculuk var!” diye seslenirler. Melekler, Cebrâîl (A.S.)’a: “-Yâ Cebrâîl, Allâh-ü Teâlâ, Ümmet-i Muhammed’in ihtiyâçlarını ne yaptı?” Cebrâîl (A.S.) der ki: “Dört tâife hâriç, hepsine acıdı, onları bağışladı, afvetti.” “-O dört tâife kimlerdir?” diye sorulunca şöyle cevâb verildi: “1) Devâmlı içenler, 2) Anne ve babasına âsî olanlar, 3) Akrabâya gidip gelmeği kesenler, 4) Meşâhin”
Resûlullâh (S.A.V.) Efendimiz’e “-Meşâhin kimdir?” diye sorulunca buyurdular ki: “-Mü’min kardeşiyle üç günden fazla küs durandır.”
Ramazân Bayrâmı gecesi olduğunda ki o geceye “câize günü” denilir. Ramazân Bayrâmı sabahı geldiği zaman her yere melekler gönderilir. Onlar, sokak ağızlarına durur ve öyle nidâ ederler ki bunu insan ve cinnden gayri her şey duyar. Şöyle bağırırlar: “-Ey Ümmet-i Muhammed! Bol bol ihsân eden ve çok bağışlayan Rabb’e gelin!” Ümmet-i Muhammed, mescidlere doğru yola çıkınca Allâh-ü Teâlâ, meleklere buyurur ki: “-Ey meleklerim, işini tam yapanın ücreti nedir?” Melekler: “-Ey Rabbimiz, onun mükâfatı, sâlih ameline bolca ihsân görmesidir.” derler. Allâh-ü Teâlâ, şöyle buyurur: “-Ey meleklerim, sizleri şâhid tutuyorum ki onların Ramazân-ı Şerîf oruçlarını ve namazlarını, rızâma ve mağfiretime vesîle kıldım.” Bundan sonra Allâh-ü Teâlâ buyurur ki: “-Ey kullarım, benden isteyin! İzzetime, Celâlime yemîn ederim ki dîniniz ve dünyânız için ne isterseniz onu veririm.”
(Fakîh Ebû’l-Leys Semerkandî (R.H.), Tenbîhü’l-Gâfilîn, S. 370-371)