Câbir bin Abdullâh (R.A.)’den ulaşan bir haberde, çöl tarafından bir adam Huzûr-ı Risâletpenâhî (S.A.V.)’e gelip: “-Yâ Resûlullâh (S.A.V.), bana kendi orucundan haber ver!” dediğinde Aleyhisselâtü ve’s-Selâm Efendimiz gadâba geldiler ve mübârek yüzleri kızardı. Hz. Ömer İbnü’l-Hattâb (R.A.), bu hâli görünce o bedevîye döndü ve zecren (zorlayarak) onu susturdu. Bedevî Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz’in yanlarından ayrılınca Hz. Ömer (R.A.): “-Yâ Resûlullâh, Allâh-ü Teâlâ beni, risâlet sâhibi zâtınızın uğruna fedâ etsin. Senenin tamamını oruç tutarak geçirenden bana haber veriniz.” diye suâl edince Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz: “-O kimse, senenin hepsini oruçlu geçirmemiş; hepsinde de yememiştir.” diye buyurdular. Hz. Ömer (R.A.), tekrâr: “-Yâ Resûlullâh, pazartesi ve perşembe günleri oruç tutanın hâli nasıldır? diye suâl edince Ol Nebî-yi Muhterem (S.A.V.) Efendimiz: “-Perşembe günü, amellerin Allâh-ü Teâlâ’ya arz olunduğu gündür; pazartesi günü ise, benim doğduğum ve bana vahiy geldiği gündür.” diye buyurdular.
Ebû Hüreyre (R.A.)’in rivâyet ettiği Hadîs-i Şerîf’te: “Allâh-ü Teâlâ buyurdu ki: Oruç benim içindir. Orucun karşılığı benim. Oruçluyu kendime yaklaştırırım. Oruçlu arzusunu, yemesini ve içmesini benim için terk eder. Oruç, oruçlu ile cehennem arasında kalkandır. Oruçlu için iki sevinç vardır: Birisi iftâr ettiği zaman; diğeri de Rabbi’nin cemâl-i bâkemâliyle müşerref olduğu zamandır. Oruçlunun ağız kokusu, Allâh-ü Teâlâ’nın katında misk kokusundan iyidir.” diye buyuruldu.
(Hz. Gavs-ı A’zam Seyyid Abdülkadir-i Geylânî (K.S.A.),
Gunyetü’t-Tâlibîn, S. 275-278)