Tek Ölçü Sünnet-i Seniyye’dir
Tek Ölçü Sünnet-i Seniyye’dir başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
Ülkemizde Müslümanların içerisine düştüğü ve İslâmî terakkîye mâni olan en önemli hastalıklardan bir tanesi de Müslümanların peşlerinden gittikleri liderleri ve şeyhleri için “Benim şeyhim ve liderim ne yaparsa doğrudur, o yanlış yapmaz, onun bir bildiği vardır.” anlayışıdır. Bu yanlış anlayışa karşı Muhterem Ömer Muhammed Öztürk bir sohbetinde şunları söylemiştir:
“Eğer peşinden gittiğin zâtın söylediği söz, fiil ve davranışları; Resûlullâh (s.a.v)’e uyuyorsa doğru, uymuyorsa yanlıştır. “Benim şeyhim, önderim, ağabeyim çok büyük bir zâttır. Bir bildiği vardır. Ma’nen çok büyüktür, şöyle kerâmetleri görülmüştür, işte şunun için yapmıştır.” gibi zorlama yorumlara girmeden söylenecek tek söz: “Bizim için tek bir ölçü ve dünya-âhiret kurtuluş reçetesi vardır; o da Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in Şerîat-ı Garrâ-i Muhammediyesi’dir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in sünnetine uyan her şey doğrudur, haktır, gerçektir. O (s.a.v.)’e uymayan her şey de her ne sebeple yapılırsa yapılsın yanlıştır, bâtıldır. Müslüman, karşısına gelen hâdiseyi, sünnet aynasına tutacak. Eğer orada yer buluyor, o aynaya uyuyor ise alacak, uymuyorsa kabûl etmeyecek, reddedecektir.”
Bu konuda Ahmed er-Rufai (k.s.) şöyle buyurmuştur: “Efendiler! Mânevî derece ve mertebeleri iyi belleyiniz, öğreniniz. Aşırılıktan, taşkınlıktan kaçınınız. Herkesi kendi makamında tutunuz; insanların en fazîletlisi, şereflisi peygamberlerdir. Salat-ü selâm onlara olsun. Peygamberlerin de en üstünü, Nebîmiz Hz. Peygamber (s.a.v.)’dir. Peygamberlerden sonra da yaratıkların en meziyyetlileri onun yakınları ve sahâbileridir. Sonra da, çağların en hayırlılarından birinde yaşamış olan tâbiînlerdir. Bu hususta özet olarak bileceğiniz budur. Kur’ân ve Sünnet’e sarılınız. Kendi görüşünüze itibar etmeyiniz. Helâk olanlar, perişan olanlar, kendi görüşlerine uymaları sebebiyle helâk olmuşlardır.”
(Ahmed er-Rufâi (k.s.), Hakk Yolunun Esasları; Misvâk Neşriyat, Hakk Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar, s.207)