Tasavvuf büyüklerinden Ebû Ya’kûb Nehrecûrî (k.s.)
Hazretleri’nin hayatımıza ışık tutacak bazı sözleri şöyledir:
“Kul ma’nevî yönden yüksek mertebelere erişip kemâle erişince, artık ona, belâ ve sıkıntılar ni’met şeklinde görünür. Çünkü onun Allâhü Te’âlâ’ya olan muhabbet ve sevgisi o kadar fazladır ki, artık O (c.c.)’dan gelen herşey, ona güzel ve tatlı gelir.”
“İnsanın kazançlı olmasının esâsı, az yemek, az uyumak, az konuşmak ve nefsin arzu ve isteklerini terk etmektir.”
“Kişi, kendi benliğinden sıyrılıp, Hâkk ile beraber olursa, o zaman kulluk makamına kavuşur. Kul olabilmek pek yüksek bir makamdır.”
“İnsanda huzûr ve sevinç, şu üç şeyle hâsıl olur Birincisi; kişi Allâhü Te’âlâ’ya ibâdet edip, beğendiği işleri yaptığı zaman duyduğu sevinç ve rahatlık. İkincisi; kalbini Allâhü Te’âlâ’dan başka her şeyden sıyırıp, sadece Allâhü Te’âlâ ile beraber kılmak. Üçüncüsü; Allâhü Te’âlâ’dan başka şeyler hakkında konuşmayı bırakıp, Allâhü Te’âlâ’yı anmaktan hâsıl olan tatlılık ve sevinç. Allâhü Te’âlâ’nın anılması sebebiyle meydana gelen neş’e ve sevincin alâmeti üç şeydir: Birincisi; kulun dâima, tâat (Allâhü Te’âlâ’nın beğendiği şeyler) üzere olması. İkincisi; dünyâdan ve dünyâya düşkün olanlardan uzak kalmak. Üçüncüsü; yaptıkları ibâdet ve tâatlerde, sâdece Allâhü Te’âlâ’nın rızâsını gözetmesi, İnsanların da görmesi ve bilmesi düşüncesinden kurtulması.”
“Gerçek tevekkül sahibi, başkasına eziyet ve sıkıntı vermez. Başına gelen belâ ve musibetlerden dolayı kimseden şikâyetçi olmaz. Mahrûm kaldığı şeylerden dolayı da kimseyi kötülemez. Çünkü o, hayrın da, şerrin de, Allâhü Te’âlâ’dan olduğuna kâmil bir şekilde îmân etmiştir.”
(İslâm Alimleri Ansiklopedisi, c.4, s.109-110)