İlim ehli, âlim veya hoca olarak gördüğümüz bazı kişiler, maalesef, dünyevî makâm, mevki, mal, mülk veya insanların sevgisini kazanmak için dini alet edebilmektedirler. Âlim ve din bilgini diye geçinen insanların dini istismar etmeleri iki kısımdır:
1. Câhilce fetvâ verenler, 2. Bilerek yanlış konuşanlar.
Halk arasında hoca veya âlim diye tanınan veya toplumda hoca sıfatıyla bilinen kişilerin çoğu, ilmî derinlikten yoksundur. Bu kişiler, kendilerine gelen dini soruları, kendi akıl, mantık ve kıt ilimleriyle ölçerek ve maslâhatı göz önüne alarak kişiye göre fetvâ verirler. Câhilce ve işin hakikatini bilmeden fetvâ veren kişi, mel’undur. Yanlış fetvâ verip, aldattığı ve saptırdığı insanların günâhlarının bir misli de onadır. “Benim aleyhimde bir hadisimi inkâr eder veya hadis olmayan bir şeyi uydurup; bu hadis-i şeriftir diyerek yalan söylerse; o kişi cehennem ateşinde yerini hazırlasın.”
“Kim ilimsiz olarak (bilmeden câhilce) fetvâ alırsa, onun günâhı kendisine fetvâ verenin (müftînin) üzerinedir. Kim doğru olanın da söylediğinin gayrisinde olduğunu bildiği halde; kardeşine bir işi işâret eder (bir tavsiyede bulunursa) o kişi, kardeşine ihânet etmiştir.”
Bilerek halkı saptıran âlimler ise din düşmanı bazı kesimler (devletler) tarafından beslenmekdirler. İslâm tarihine baktığımız zaman, bozuk fikirleri ortaya atan, Kur’ân-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflere aykırı konuşan, dini bozmaya çalışan kişilerin umumiyetle din düşmanları (Yahudî, Hıristiyan ve bazı İslâm düşmanı mihrâklar) tarafından desteklendikleri, beslendikleri ve hatta yetiştirildiklerini görürüz.
“Öyle ilimsiz, insanları saptırmak için uydurduğu yalanı Allâh’a isnad edenden daha zâlim kim olabilir!? Her halde Allâh, zâlimler gürûhunu doğru yola çıkarmaz.” (Zümer s. 32)
(Ömer Faruk Hilmi, Kötü Âlimler)