Şahsımı değil, milletimi bu hale getirenlere, hakkımı helâl
etmiyorum! Beni, benim için lif lif yolsalar, cımbız cımbız zerrelerimi
koparsalar, sarayımı yaksalar, hanümanımı, hanedanımı
söndürseler, çocuklarımı gözümün önünde parçalasalar
helâl ederdim de Sevgili (s.a.v.)’in yolunda yürüdüğüm için
beni bu hale getiren ve milletimi ateşe atan insanlara hakkımı
helâl etmem! Allâhım! Mukaddes isimlerine kurban olduğum
Allâhım! Ya Âdil! Adaletinle tecelli edersen hepimiz
kül oluruz! Bize acı! Resûlü’nün, Sevgili’nin, Kainatın Efendisi
(s.a.v.)’in nûrunu kaydeder gibi olduğu için bu hale gelen
millete, rahmetinle, fazlınla, lütfûnla tecelli et! Yâ Kâdir!
Kundaktaki yavruyu gagasına almış, kaçıran leş kuşunu
düşürüp çocuğu kurtarmak ancak senin kudretine sığabilir.
Leş kuşlarının gagasında kundak çocuğuna dönen milletimi
kurtar Allâhım! Ya Ma‘bud!.. Ömrümde tek vakit farz namazı
kaçırdığımı hatırlamıyorum! Ama tek vakit namazım olduğunu
iddiaya da nefsimde kuvvet bulamıyorum!.. Huzurunda
eğileceğime kaskatı kalıyorum ve duada ruh teslim edeceğime
yatağımda kıvranıyorum! Sana kulluk gösteremeyen
bu kulunu affet Allâhım! Eğer, yılları tesbih dizisince süren
hükümdarlığımda Seni bir kere anabildim, Resûlü (s.a.v.)’i bir
an bağlanabildimse, duâmı, o bir kere ve bir an yüzü suyu
hürmetine kabul et!
Yâ Sübhân! Şu titrek elleri, Kıyâmet gününde sana; “Ümmetim,
ümmetim!” diye yalvaracak olan Habîbi (s.a.v.)’in
eteğinde, şimdi; “Milletim, milletim!” diye dilenen bu ihtiyarın
duâsını geri çevirme! Milletimi evvelâ “Ba’sü ba’de’l-mevtsiz”
bir ölümle yok etmeye götüren sahte kurtarıcılar ve sahte
kurtuluşlardan kurtar; ve ona bir gün gelecek kurtarıcıları,
gerçek kurtuluşu nasib eyle!..
Benim artık bu dünya gözüyle görebileceğim hiçbir saadet
ümidim kalmadı. Bari felâketi olsun bana daha fazla gösterme
Allâhım! Ayakta duramaz, haldeyim! Vadem ne gün
dolacak Allâhım?.. “
(Necip Fazıl Kısakürek, Ulu Hâkan)