MÜ’MİNİN TEVEKKÜLÜ VE İTİMADI

Mü’min cereyan eden hâdiselerin ötesini îman nûruyla görür, sebepler perdesinin ardındaki ilâhî gücü her an müşahade eder ve kâinatta meydana gelen sayısız hâdisenin bir nizam çerçevesinde vuku bulduğundan hiç şüphe etmez. Hayır ve şer olarak görülen her şeyin failinin mutlak Hakîm olan Allah (c.c.)’in olduğunu ye O (c.c.)’nun kullarına hiçbir za­man zulüm etmeyeceğini, bilâkis daima ikram­da bulunacağını bilir.
Tevekkül, insanlardan değil. Allah (c.c.)’ tan beklemektir, insanlarda değil Allah (c.c.)’a güvenmektir. Yani tevekkül bedenî ibâdete, kalbi ise Allah (o.c.)’a bağlamaktır.
Her hususta Allah (c.c.)’a dayanmak ve güvenmek, kulluğun şanındandır.
Resûlullah (s.a.v.) buyurdular:
«Bir kimse Ramazan-ı Şerifin gecelerinde ibadetin sevabına inanarak ve mükafatını umarak Allah rızası için Teravih namazını kı­larsa (Hukuku’llah’a müteallik olan) geçmiş günahları mağfiret olunur.» (Buhârî-Müslim)
«Faziletine inanarak ve mükâfatını uma­rak, Allah rızası için Ramazan gecelerini iba­detle geçiren kimsenin geçmiş günahları mağ­firet olunur.» (Müslim)