Selmân-ı Fârisî (r.a.) anlatıyor: “Resûlullâh (s.a.v.) bana:
“Bana buğzetme, dînini terketmiş olursun!” buyurdular. Ben:
“Ey Allah’ın Resulü, ben size nasıl buğzederim? Allah hidâyeti bana sizin elinizden ulaştırdı” dedim.
“Arab’a buğzedersin, böylece bana buğzetmiş olursun” buyurdular.” (Tirmizî, Menâkıb)
Osman ibn-i Affân (r.a.) anlatıyor: Resûlullâh (s.a.v.) buyurdular ki:
“Kim Arab’ı aldatırsa şefaatime giremez ve sevgim de ona Ulaşmaz.” (Tirmizî, Menâkıb)
Bu iki Hadîs, Arab milletine karşı kötü his beslemenin tehlikesine dikkat çekmektedir. Müslümanlar kardeştirler, birbirlerini sevecekler, aralarında buğz ve düşmanlığa yer vermeyecekler, birbirlerini aldatmayacaklar. Müslümanlar arasında bunlar haram olmakla birlikte, Arablara karşı yapılması daha büyük bir günâhı gerektirmektedir. Zîra Resûlullâh da Arab’dır. Şu hâlde meşû bir sebeb olmadan Arab’a karşı alınan tavır islâm’a karşı alınmış bir tavırdır, ikinci Hadîs böyle bir durumda kişinin kalbinde Resul (s.a.v.) sevgisinin hâsıl olmayacağını, dolayısıyla da Resûlullâh (s.a.v.)’in kendisini sevmeyeceğini haber vermektedir. Bunlar bir Mü’min için felâkettir.
Dilimizde Arab düşmanlığı kokan sözlerin varlığı, pürüzsüz bir tende kanserli bir ur gibi durmaktadır. Meselâ, “Ne Şam’ın şekeri ne Arab’ın yüzü!”, “Arab saçına dönmek!”, hele kimi yörelerimizde siyah köpeklere “Arab!” isminin verilmesi hiç kabul edilir bir durum değildir. Milletimizin şuuraltına Arab’ın; pis, pejmürde, kara yüzlü, çirkin, işe yaramaz olduğunu yerleştirerek, Müslümanları bölmeye çalışmışlardı. Muhtelif kitablarda ingilizlerin yalanlarına inanıp da ihanet eden Şerîf Hüseyin ve yanındaki 2000 civarında adamından yola çıkarak, bütün Arab-ların hâin olduğu fikrini uyandıran bilgiler yazılıdır. Bu açıdan yahûdîlerin uydurduğu ve Müslüman halkları birbirine düşman etmeyi, onları zayıflatıp köleleştirmeyi amaçlayan sözlere asla itibar etmemeliyiz. Onlara inâd Şam’ın dünyaca meşhur şekerini de Arab kardeşlerimizi de seviyoruz!
(Sezai Karakoç)
Yorumlar kapalı.