Âyet-i Kerime’de şöyle buyrulur: “Lût (a.s.)’ı da gönderdik. O, kavmine “Sizden evvel demişti, âlemlerden hiçbirinin yapmadığı hayâsızlığı mı yapıyorsunuz?” Siz, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz. Muhakkak siz, haddi aşan bir kavimsiniz.” Kavminin cevâbı: “Çıkarın bunları memleketinizden. Zîrâ pek fazla temiz kalmak isteyen insanlar” demekten ibaret kaldı. Bunun üzerine Biz, onu ve geride kalan karısından gayrı, ona îmân edenleri kurtardık. Ve üzerlerine yağmur gibi (siccilden) taş yağdırdık. Bak enbiyâyı inkâr eden mücrimlerin hâli nasıl oldu?” (A’raf s. 80- 84) Lût (a.s.), İbrâhîm (a.s.)’ın yeğeni idi. Hz. İbrâhim (a.s.)’la Filistin’e geldikten sonra, Sodum’a meb’ûs olmuştu. Sodumlular, fuhşun her çeşidini yapmaktan çekinmeyen insanlardı. Hz. Lût (a.s.), onları doğru yola davet etti. Dinlemediler. Çok nasihât etti, kabul etmediler. Cenâb-ı Hâkk da üzerlerine taş yağdırdı. Hem de zelzele ile kasabalarının altını üstüne getirdi. Hepsi helâk oldu. Yalnız Lût (a.s.), kendisine îmân edenlerle geceleyin içlerinden çıkıp kurtuldu. Âyet-i Kerime’de geçen siccil, tuğla vb. bir nev’î taştır ki Cehennem ateşinde pişirilmiş ve üzerine Cehennem ehlinin isimleri yazılmıştır. Âyet-i Kerime’lerde şöyle buyrulur: “Biz, hangi Peygamberi bir memlekete göndermişsek, ilkin ahâlîsini Peygamberlerini tekzîbleri yüzünden darlık ve hastalıkla sıkmışızdır. Tâ ki tazarrû ve tezellül etsinler. Sonra da musibet ve şiddeti, selâmet ve rahata çevirdik. Ki iki şeyle onları imtihan edelim. O kadar ki sayıları ve servetleri çoğaldı fakat nimete küfrân ve tuğyan ettiler. Dünyânın âdeti budur. Bu tabiî bir hâldir: “Atalarımız da kâh musibete uğramış ve kâh selâmete çıkmışlardı” dediler. Biz de, onları ansızın, düşünmedikleri bir zamanda, azâba uğratıverdik.” (A’raf s. 94-95) (Ayıntabî Mehmed Efendi, Tibyân Tefsiri, c.2, s.99-104)