Efendimiz (s.a.v.)’in bizlere vasiyetlerinden biri de, kendimizi Müslüman kardeşlerimizden üstün ve büyük görmememiz, zahirî ve bâtınî durumumuzla kendimizi övüp beğendirmeye çalışmamamız hakkındadır. Bu ahidle âmel etmek isteyenler, uyarıcı, öğüt verici güçlü bir şeyhin yardımına muhtaçtır. Ancak bu yolda yürüdüğü takdirde üzerine açılan âfet yollarını tıkayıp kendisini koruyabilir. Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: “Kalbinde hardal tanesi ağırlığında kibir bulunan bir kimse, cennete giremez.” Bu sözü işitenlerden biri “Bir erkek daima, yeni elbise ve ayakkabı giymeyi sever” deyince, Efendimiz (s.a.v.) o kimseye *“Allâh (c.c.) güzeldir, güzeli sever. Kibir, gerçeği reddetmek ve insanları küçük görmektir” der. (Müslim)
Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: “Kendisini beğenip büyük gören bir kimsenin Hakk Teâlâ (c.c.) belini kırar, insanların gözünden düşürür de, o hâlâ kendisini büyük görür.” (Taberanî) “Sakın büyüklük göstermeyiniz. Kibir insanı bastıran (ezen) bir yüktür.” (Taberanî)
Kibir göstermek ve gururlanmak ancak şeriata uygun olduğu takdirde uygun olur. Aliyyü’l Havvâs (r.âleyh)’in bu konu üzerinde şöyle konuştuğunu duymuştum: “Kibir, gurur ve övünme gibi duygular insanın içinde çuvaldız gibi saplıdırlar, insanın kibirlenmesi kendinde gördüğü fazîletlerden ileri gelir. Ancak bir kimse Allâh (c.c) yoluna intisâb ettiği takdirde, bütün bu fazîletlerin kesinlikle ve gerçek olarak Allâh (c.c) da bulunduğunu anlar. Kendisinde bulunan her şeyin Allâh (c.c) tarafından emânet olarak verildiğini görür. Ve kendisinde bulunan bütün bu duyguları şerîat çevresi dâhilinde kullanır. Meselâ, İblis’in buyurduğu bir şeye karşı, kibirlenip, karşı gelir. Kâfirlere karşı İslâm’la övünür. Allâh (c.c)’a muhâlefet ve mâsiyetinin çokluğuna rağmen O (c.c.)’dan gördüğü hilm ve ihsân ile gurur duyar. Bunun bir sakıncası yoktur.”
(İmâm Şaranî, Büyük Ahidler, s.981-984)