Çok misafirperver bir adam düşünün. Misafirler için odalar süsler, onları gurup gurup çağırarak, önlerine kuru yemişlerle dolu altın ve gümüş tabaklar çıkarır, ateş dolu mangallar koyar, gelen misafirler önlerindeki tatlıları ve meyveleri yer, fakat kendilerinden sonra gelenler için tabak ve mangalları bırakırlar. Onun adetini bilen ve akıllı olan herkes, ateşte ısınır, meyveleri yer, fakat mangal ve tabaklara dokunmaz, teşekkür edip kalkar gider. Ahmak olan, bunları kendisine verilmiş zanneder, giderken hepsini alıp götürmek ister. Fakat tam gideceği zaman elinden alındığında üzülür, feryad eder.

Dünyaya karşı aşırı ilgi duyanlar, onunla devamlı meşgul olup ahireti unutanlar, gemide yolcu olup, bir adaya yanaşırlar. Kaptan, “temizlikten başka bir şeyle meşgul olunmasın” der. Akıllı olanlar, çabucak temizlenerek geri döner, boş olan gemide daha güzel ve daha uygun bir yer tutup oraya oturur. Başka bir gurup adanın güzelliğine ve çekiciliğine kapılır, şaşkınlıkla etrafındaki çiçeklerin harikuladeliğine, bülbüllerin şakırdamalarına dalar. Gemiye dönünce rahat yer bulamaz, dar ve karanlık bir yerde oturmanın sıkıntısını çekerler. Başka bir gurup da yalnız bakmakla kalmaz, çiçekleri ve güzel taşları toplamaya koyulur. Gemiye döndüklerinde yer bulamaz, dar bir köşeye sıkışırlar. Aradan bir iki gün geçince getirdikleri çiçekler solmaya başlar, kararır ,etrafa kötü kokular saçar. Diğer bir gurupta adadaki güzellikler karşısında apışıp kalır, kendilerinden geçerler. Kaptanın çağrısını duymazlar ve adada kalırlar. Böylece kimisi açlıktan ölür, kimisi de yırtıcı hayvanlar tarafından parçalanır. Bu örnekte gördüğümüz birinci gurup Allâh (c.c.)’tan korkup günâhlardan kaçan mü’minlere benzer. Sondakiler de kâfirlere. Çünkü kâfirler, son gurubun gemiyi unutması gibi, Allâh (c.c.)’u ve ahireti unuturlar, bütün varlıklarını dünyaya verirler.

(İmâm-ı Gazâlî (r.âleyh), Kimyayı Saadet, s.51-52)

Bir Yorum Bırak