Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle anlattı: Resûlullâh (s.a.v.) sordu: “Gıybet nedir? Bilir misiniz?” “Allâh (c.c) ve Resulü (s.a.v.) daha iyi bilir” dediler. Şöyle buyurdu: “Din kardeşini sevmediği bir şeyle anarsan gıybetini etmiş olursun.” Sahabelerden biri sordu: “Dediğim ayıbı kendisinde görürsem ne olur?” Şöyle buyurdu: “Dediğin şey onda varsa gıybet olur, yoksa yalan söylemiş, iftira etmiş olursun.”
Bir rivâyette Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Mirâca çıktığım gece bir topluluğa rastladım. Yanlarından etleri kesiliyor, lime lime edilip kendilerine yedirlliyordu. Ve onlara şöyle deniliyordu: “Daha önce kardeşinizin etini yediğiniz gibi bunu da yiyiniz.” Cebrail (a.s.)’a sordum: Bunlar kimdir? Bunlar, ümmetinden gıybet edenlerdir.”
İbrahim b. Edhem (r.âleyh) hazretleri bazı kimseleri ziyarete çağırdı. Oturunca birini çekiştirmeye başladılar. Şöyle buyurdu: “Bizden öncekiler yemeğe ekmekle başlardı. Siz etle başladınız.” Ebû Ümame Bahilî (r.âleyh) şöyle dedi: “Kıyamet günü kul, amel defterine baktığı zaman işlemediği bazı iyilikler görür. Sorar: “Bunlar nereden geldi Yâ Râbbi?” Şu cevâbı alır: “Haberin olmadan insanlar gıybetini etti. (Onların sevâbı alınıp sana verildi).”
Allâh (c.c.) âyet-i kerîmede buyurmuştur ki: “Ey imân edenler! Zannın birçoğundan sakının; çünkü zannın bazısı günâhtır.” (Hucûrât s. 12) Süfyan der ki: “Zan iki türlüdür: 1. Günâh olan zan. 2. Günâh olmayan zan. Günâh olan zan, konuşularak dile getirilen zandır. Günâh olmayan zan, konuşulmayan kalpten gecen zandır. Âyetin devamını okuyalım: “Casusluk etmeyiniz.” (Hucurat s. 12) Yâni, kardeşinizin gizli yanını araştırmayınız. “Bâzınız, bazınızın gıybetini etmesin. İçinizden biri, ölü kardeşinizin etini yemeyi sever mi? İşte bundan tiksindiniz.” (Hucurat s. 12) Yâni, ölü etini yemekten nasıl kaçarsanız kardeşinizi, arkadaşınızı arkasından hoşlanmayacağı bir sözle anlatmaktan da öyle kaçınınız.(Ebu’l-Leys Semerkandî, Tenbihu’l Gafilîn, s.174-181)