İmâm Şaranî (r.âleyh) Hz. anlatıyor: “Bütün hayatım boyunca evimin yirmi dört saatlik nafakasını temin edecek malî bir güce sahip olamadığından zekâtımı (fıtramı) veremiyordum. Böylece 950 hicrî senesinin Ramazân Bayramı gelip çatmıştı. Bayramdan sonra, bir gece rüyamda bir olayla karşılaştım. Kendimi birçok insanın bulunduğu geniş boş bir yerde gördüm. Halkın elinde erîkeler (tahtlar; güvey ve gelin odalarındaki süslü sedirler gibi) vardı. Bu kişiler ellerindeki erîkeleri havaya fırlatıyorlar ve birkaç arşın yükseldikten sonra erîkeler yere düşüyordu. En son ben de onlar gibi elimdeki erîkeyi fırlattım, biraz yükseldikten sonra yere düşmüştü. Yanıbaşımda bulunan meleklerden birine, “Bu nedir?” diye sorunca, bana, “îşte bunlar, Ramazan ayında oruç tuttukları halde zekâtlarını (fıt-ralarını) vermeyen insanlardır ki, oruçları havaya fırlattıkları bu yastıklar gibi cansız, ruhsuz, içi boş deri tulumlara benzemektedir” dedi. Ben de meleğe, “İyi ama, ben evimin yirmi dört saatlik nafakasını temin edecek bir gücüm olmadığından zekâtımı veremiyorum” dedim. Bunun üzerine melek, “Peki, fazladan giyecek bir gömleğin, bir palton veya bir çift ayakkabın yok mu? Varsa bunları satar, buğday alır, zekâtını verirsin. Senin gibisine zekâttan kaçınmak yakışmaz” diye cevap verdi. Ben de, “Peki” dedim.

Sonradan dost tüccarlardan birinin bana hediye ettiği yeni bir çift ayakkabının sandıkta bulunduğunu hatırladım. Bunu hemen satarak zekâtımı verdim. O seneden beri bu güne dek, fıtramla birlikte bakmakla mükellef olduğum aile efrâdının fıtralarını da vermekte kusur etmedim. Böylece bir hadîsin sıhhâti benim nezdimde kesbi kuvvet eylemişti. Hadîste; “Ramazân orucu kişi zekâtını (fıtrasını) verinceye kadar gök ile yer arasında hareketsiz asılı kalmış olur” buyurulmuştur. Ey kardeşim, Ramazân orucunun fitresini bayramdan önce çıkarıp vermelisin.

(İmâm Şaranî, El-Uhudü’l-Kübra, s.250)

 

Bir Yorum Bırak