Şu dört kısaltılmış kelimenin anlamını bilmek , Yüce Allâh’ı tanımaya yeterlidir. Bu dört kelime “Sübhânallâhi velhâmdü lillâhi ve Lâ ilâhe illallâhü vellâhü ekber” kelimeleridir. İnsan kendi tamlığından Yüce Allâh‘ın noksansızlığını anlayınca, “Sübhânallâhi (Allâh eksik sıfatlardan münezzehtir)” kelimesinin manasını kavramış olur. Kendi padişahlık ve hakimiyetinden, O’nun padişahlık ve hakimiyetini anlayınca, bütün sebep ve vasıtaların, kâtibin elindeki kâlem gibi, O’nun emrinde olduğunu fark edince, “Elhâmdü-lillâh’ın (bütün hamdler Allâh (c.c.) içindir) ma-nasını bilir. Hiç kimsenin kendi başına buyruk olmadığını anlayınca “Lâ ilâhe illallâh’ın (Allâh (c.c.)’dan başka hiçbir ilâh yoktur) manasını bilir. Tüm bunlar eksiksiz öğrenilmiş olunsa bile yine de “Allâhuekber’in manası bilinmeksizin Yüce Allâh hakkıyla bilinmiş olmayacaktır.
Kelime anlamıyla Allahüekber, “Allâh (c.c.) en büyüktür” demektir. Aslında ise, “bir başkasından daha büyüktür” değil, “insanların anlayışına sığmayacak kadar büyüktür” demektir. Çünkü hiçbir şey yoktur ki Yüce Allâh ondan da daha büyük olmasın. Bütün var olanlar O (c.c.)’un varlığının sadece yansımasıdır. Güneşin ışınlarına, güneşten daha büyüktür denilemez. Çünkü ışın onun bir kısmıdır. Allâhü ekber’in manası da, insanların kendi akıllarının ölçüsüyle, O (c.c.)’u tanıyabilmelerinden çok daha büyük ve yüksektir. “O (c.c.)’un ululuk ve noksansızlığı insanların büyüklük ve tamlığı gibidir” demekten Allâh (c.c.)’a sığınırım. Allâh (c.c.), bütün yarattıklarına benzemekten âri ve uzaktır. Yaratığı olan insanlara da. O (c.c.)’un hakimiyetinin, insanın kendi vücudundaki hakimiyeti gibi olduğunu, yahut O (c.c.)’un ilim, güç ve özelliklerinin, insanın özellikleri gibi olduğunu söylemekten yine Allâh (c.c.)’a sığınırız.
(İmâm-ı Gazâlî (r.âleyh), Kimyayı Saadet, s.39-40)