Gıybet, doğru olsa bile bir kimsenin arkasında ondan bahsedip, duyduğu zaman üzüleceği şekilde konuşmaktır. Yalan söylerse, iftira ve bühtan olur. Bu da ekseri dil ile olur. Allâhü Teâlâ’nın korudukları hariç bundan kimse kurtulamaz. Çok büyük günâhtır. Allâhü Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de bunu, ölü kardeşinin etini yemeye benzetiyor. Resûlullâh (s.a.v.) buyurdu ki: “Gıybetten sakınınız; zira gıybet, zinâdan daha şiddetlidir. Çünkü zinâ eden kimse tevbekâr olur, Allâh da kendisini afveder. Fakat gıybet edilen, afvedilinceye kadar, gıybet eden afvedilmez” Yine buyurdu: “Mi’raç gecesi bir grup insanlar gördüm, tırnakları ile yüzlerinin etlerini kazırlardı. Bunlar kimdir? dedim. İnsanlan gıybet edenlerdir, dediler.” Süleyman ibn Câbir (radıyallahü anh) anlatır: Resûlullâh’a, (s.a.v.) bana, beni koruyacak bir şey öğretiniz, dedim. “Kendi kovandan başkasının kabına su doldurmak olsa bile iyi işi küçük görme, Müslüman kardeşine doğru ol, yanından kalkınca gıybet etme” buyurdu. Allâhü Teâlâ Musa (a.s.) vahiy gönderdi: “Gıybet edip tevbe etmeyen Cehenneme girenlerin birincisi olur. Tevbe edip de ölen ise Cennete girenlerin sonuncusu olur” Câbir (r.a.) anlatır: Resûlullâh (s.a.v.) ile seferde idik. İki kabre uğradı ve “İkisi de azabtadır. Biri gıybet ettiği için, diğeri de elbisesini bevilden (sidikten) korumadığı için” buyurdu. Sonra yaş bir dalı ikiye böldü, mezarlann üzerine koydu ve “Bu dallar yaş kaldıktan müddetçe bunların azâbı hafifler” buyurdu. Kalb ile gıybet etmek, dil ile etmek gibi haramdır. Bir kimsenin noksanını, kusurunu başkasına söylemek doğru olmadığı gibi, kendi kendine söylemek de caiz değildir. Gıybeti dinleyen de (kalb ile muhalefet etmemesi hariç) gıybeti yapan gibi gıybete ortaktır. (İmam-ı Gazâli, Kimya-yı Saadet, s.441)