Zekât, ancak zekâtı hak eden, Allâhü Teâlâ’nın belirlediği kişilere verilir. Buna rağmen fakir de olsa veremeyeceği kimseler vardır. Kendilerine zekât verilmesi caiz olmayan kimseleri başlıca dört gruba ayırabiliriz. 1. Ana, baba, eş ve çocuklar: Bir kimse, kendi zekâtını fakir bulunan hanımına, usûl ve fürûuna, yani babasına, dedesine, anasına, ninesine, oğullarına, kızlarına, bunların çocuklarına, torunlarına veremez. Hatta hanımı boşanıp henüz iddet beklemekte bulunsa bile ona zekât veremez. Çünkü verdiği zekâtın menfaati kısmen kendisine ait bulunmuş olur. Hâlbuki verilen zekâttan menfaat elde etme tamamen kesilmiş bulunması lazımdır. İmâm Ebû Hanife (r.a.)’e göre; kadın da zekâtını fakir bulunan kocasına veremez. 2. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in yakınları: Yani Haşimoğulları ile onların azatlılarına zekât verilemeyeceği gibi öşür, adak, keffaret gibi diğer vacip sadakalar da verilemez. Zekât ve benzerleri, insanların mallarını yıkamış olan su sayılır. Haşimoğulları’nın kadir ve şerefi ise, bunu kabulden yücedir. Kendilerine yalnız nafile ve ihsân yoluyla sadaka verilebilir. 3. Zenginler: Bununla kast edilen; temel ihtiyaçlarından başka nisab miktarı mala sahip olan kimseye, zengin sayılacağı için zekât verilemez. O mal, gerek nakitler ve ticaret eşyası gibi artıcı olsun ve gerek fazla ev eşyası gibi artıcı olmasın fark etmez. 4. Gayrimüslimler: Bununla kast edilen ehl-i kitap olsun olmasın müslüman olmayan herbir kimsedir. Şu halde zekât, gayrimüslimlere verilemez. Çünkü zekât, müslüman olan fakirlerin hakkıdır. Bununla beraber gayrimüslimler de farz olan zekât vazifesiyle mükellef değillerdir. Zira zekât müslümanlara ait, sosyal ve dini bir vazifedir. Ancak nafile cinsinden olan sadakalar, gayrimüslim vatandaşlara da verilebilir. Bunda ittifâk vardır. (Suâlli Cevaplı İslâm Fıkhı, c.3, s.6-297)