TARİHİ ESER KIYIMI
Malum olduğu üzere Müslüman bir ülke üzerindeki âbideler, mimari eserler, camiler, medreseler, mezarlıklar ve diğer bütün tarihi binalar, o ülkenin tapu senetleri gibidir. Bir millet, üzerinde yaşadığı topraklar üzerinde bu tapu senetlerine dayanarak hak iddia edebilir. Bu yüzdendir ki, dünyadaki bütün milletler, vatanlarının yani varoluş mekânlarının üzerindeki tarihî ecdat eserlerini titizlikle, hassasiyetle, kıskançlıkla korurlar, ayakta tutarlar. Hattâ, yeni kurulmuş öyle devletler vardır ki, onlar kendileri için tarih uydururlar. Bizde ise maalesef yakın tarihimizde tam tersi yapılmış ve bu toprakların bize ait olduğunu isbat eden on bine yakın tarihî, mimarî, sanat kıymeti olan bina ve eser yok edilmiştir.
Bu cinayeti, bu kıyımı kimler yapmıştır?
Bu konuda derin ve mufassal (ayrıntılı) bilgi vermek istemiyorum. Çünkü doğru söyleyeni dokuz köyden kovuyorlar. Biz, sadece konuyu gündeme getirmiş olalım.
UYARI
Cami arsaları, mescid arsaları, tekke ve zaviye arsaları, imaret arsaları, vakıf arsaları… Bu gibi arsaları satın alıp üzerine bina, han, apartman, ev, mesken, dükkan, işyeri yapmış olanlar; bu gibi gayr-i menkullerde oturanlar, ticaret yapanlar, bunların kirasını yiyenler… İyi bilmiş olsunlar ki, bu mallar, bu gelirler kendilerine uğur ve selâmet değil; uğursuzluk, felâket getirecektir. İlahî sillenin nasıl geleceği, nasıl vuracağı belli olmaz. Yüce Allah (c.c) imhal eder (mühlet) verir ama ihmal etmez. “Efendim Vakıflar sattı; dedem, babam veya ben de satın aldı, aldık…” demekle kimse kendini kurtaramaz. Böyle mallara sahip olanlar bunları tekrar vakfetsinler, eskiden orada cami vardıysa yine cami yapılması için harekete geçsinler. Hayırlı olan budur.
(Mehmet Şevket Eygi, Yakın Tarihimizde Cami Kıyımı, s.9-17)