Dilini salıverip, dizginlerine sahip olmayanı, şeytân her sâhada oynatır. Onu büyük bir uçurumun kenarına ileterek helâke sürükler. İnsanları yüzüstü cehenneme düşürecek olan, onların dillerinin belâsıdır. Dilin kötülüğünden ancak, onu Şeriat dizginine vurup Dünyâ ve Âhirete yarayacak söz­lerde kullanan, hâl ve istikbâlde tehlike doğuracak sözlerden tutanlar kurtulabilir. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz bir çok hadîs-i şerîflerinde bu meseleye dikkat çekmişlerdir.
“Âdem oğlunun hatâlarının çoğu dilindedir.” “Sükût eden kurtulmuştur.” “Allâh (c.c.)’ya ve âhiret gününe îmânı olan, hayır söylesin veya sükût etsin.” “Hayır ol­mayan her sözden dilini çek, ancak bu sâyede şeytâna galebe çalarsın.” “Sükût eden ve vakarlı gördüğünüz mü’mine yaklaşınız; çünkü onun hâli hikmet telkîn et­mektedir.” “İnsanlar üç kısımdır. Bir kısmı kârda, bir kıs­mı selâmette ve bir kısmı da helâktedir. Kârda olanlar, Allâh (c.c.)’yu zikredenlerdir. Selâmette olanlar diline sâhip olanlardır. Helâke gidenler ise bâtıl ve boş sözlere dalanlardır.”
“Mü’minin dili kalbinin ötesindedir. Bir şey söy­leyeceği zaman önce onu düşünür ve sonra konuşur. Münâfık bunun aksine, kalbi dilinin ötesindedir. Bir şey söyleyeceği zaman onu düşünmeden söyler.”, “Çok ko­nuşanın sürçmeleri çok olur. Düşük sözleri çok olanın günâhı çoğalır. Günâhı çok olana yaraşan da ateştir.”
Hz. Ebû Bekir (r.a.) konuşmamak için ağzında çakıl taşı saklardı. Eli ile dilini gösterir ve, “Başıma gelen bütün felâketler bundan gelmiştir.” derdi. Az konuşan, iki fazîleti toplar. Bunlardan biri dîninde selâmet, diğeri de arkadaşını anlamak ve dinlemek fazîletidir.
Bütün bunlarla beraber sükût etmekte aklını başına al­mak vardır. Vakar vardır. Fikir, zikir ve ibâdet için huzûr var­dır. Dünyada dedikodulardan, âhirette de bunların hesâbını vermekten selâmet vardır.
(İmâm-ı Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn, c.3 s.245-255)