Şeytan sizi, “malına sıkı sıkıya yapış ve harcama, onu sadaka olarak dağıtırsan yoksul kalırsın” diye fakirlikle korkutur. Sadaka vermenizi engellediği gibi, cimirilik gibi çirkin şeyleri emreder. Buna karşılık yüce Allâh ise, kendisi uğruna harcamada bulunmanız dolayısıyla size, kendisinden bir mağfiret ve bolluk yani dünyada verdiğinizden fazlasını size ikram etmeyi, ahirette de sevap vermeyi va’dediyor. Allâh Vasi‘dir. Kudreti ve fazlı boldur. Size söz verdiği bağışlama sözünü kesinlikle gerçekleştirir.
“Hakkıyla bilendir.” Sizin neleri hangi yerlere harcadığınızı bilir, bu itibarla da ecrinizi zayi etmez.
Hikmeti, Kur’an öğütlerini, kullarından dilediğine, gücünün derecesi ve ilminin genişliği oranında verir. Yani Kur’an’daki öğütleri açıklar ve onlarla amel etmeye muvaffak kılar. Kime de hikmet yani ilim ve amel verilirse, muhakkak ona dünya ve ahiret konusunda çok hayır verilmiştir. Bunu, kendilerine hikmet verilen ve öğüt alma yeteneği olan olgun akıl sahiplerinden başkası düşünemez. Bunlar, her türlü vehimden arınmış, heves ve arzularına boyun eğmekten uzak sağlam akıl sahipleridirler. Hadîs-i şerifte şöyle buyruluyor:
“Allâh’ın sağ eli doludur. Hiçbir harcama onu eksiltmez. Gece ve gündüz boyu durmaksızın akar, yani harcar. Göklerin ve yerin yaratılışından bu yana infak ettiklerini bana bildirir misiniz? Bu, O’nun sağ elindekini asla eksiltmemiştir. O’nun Arş’ı su üzerindedir. Öteki elinde de kabz (tutup alma) vardır. Bununla dilediği zaman yükseltir, dilediğinde de alçaltır.” (Buhârî)
Mü’minin görevi, Allâh’ın ahlakıyla ahlâklanmak ve fakirlere cömert davranmaktır. Şeytanın kendisine verdiği fakirlik ve yoksulluk korkusu ile ilgili vesvesesini, uzaklaştırmalıdır. Çünkü azıkların anahtarları Allâh’ın elindedir. Mutlak anlamda veren, ancak O’dur.
(İsmail Hakkı Bursevi,
Rûhu’l-Beyân Tefsîri, 1.c.,468.s.)